çayın yeni yeni içilmeye başladığı günler.
fakir baykurt, evlerinin önüne açılan kahveden gelen, hoş kokulara dayanamaz ve bir gün "çay isterim, ille de çay!" diye tutturur.
anası oğluna kıyamaz elinden tutup kahvenin önüne götürür ve kahveci topal hüseyin’i çağırıp "hüseyin bir bardak çay getir!" der.
çay gelir, çayın nasıl içileceğini bilmeyen fakir baykurt, sıcak çaydan hızla bir yudum içer ve ağzı yanınca bardağı yere atar.
çay dökülür ama yer toprak olduğu için bardak kırılmaz.
fakir baykurt, "anam şimdi vuracak? şurama mı vuracak? burama mı vuracak?" diye beklerken anası kahveciyi yeniden çağırır:
"hüseyin bir çay daha ver!"
fakir baykurt’a ikinci çay gelir. çayı üfleyerek içer.
yıllarca anasına sorup durur:
”anacığım o gün çayı döktüm, bir tokat vurmadın; neden vurmadın?”
bu sorunun cevabını anası yıllar sonra oğlunun öğretmenlik yaptığı köy okulunda verir.
oğlunun sınıfını görmek isteyen elif baykurt o gün sınıfa girer, oğlunun ders vermesini izler.
beş sınıfı birden okutan fakir baykurt anasının ders izlemeye geldiği günü şöyle anlatır:
"sınıfta estim, gürledim!"
ders bitince dışarıya çıkarlar, fakir baykurt anasına sorar: "anacığım, beğendin mi öğretmenliğimi?"
anası:
"eh, işte fena değil!"
fakir baykurt:
"nasıl fena değil, müfettişler geliyor; iyi veriyor, pekiyi veriyor. sen de fena değil diyorsun, nasıl olur böyle?"
anası:
"yıllarca sordun, durdun. şimdi söylüyorum, aç kulağını dinle! ben sana çay döktüğün gün kızsaydım, içindeki aslan küserdi. dövseydim, o aslan ölürdü! böyle öğretmen falan olamazdın. i̇şte, sen de benim yaptığımı yap ve sakin ol. dayak atıp bu çocukların içlerindeki aslanı sakın öldürme!.."
fakir baykurt, evlerinin önüne açılan kahveden gelen, hoş kokulara dayanamaz ve bir gün "çay isterim, ille de çay!" diye tutturur.
anası oğluna kıyamaz elinden tutup kahvenin önüne götürür ve kahveci topal hüseyin’i çağırıp "hüseyin bir bardak çay getir!" der.
çay gelir, çayın nasıl içileceğini bilmeyen fakir baykurt, sıcak çaydan hızla bir yudum içer ve ağzı yanınca bardağı yere atar.
çay dökülür ama yer toprak olduğu için bardak kırılmaz.
fakir baykurt, "anam şimdi vuracak? şurama mı vuracak? burama mı vuracak?" diye beklerken anası kahveciyi yeniden çağırır:
"hüseyin bir çay daha ver!"
fakir baykurt’a ikinci çay gelir. çayı üfleyerek içer.
yıllarca anasına sorup durur:
”anacığım o gün çayı döktüm, bir tokat vurmadın; neden vurmadın?”
bu sorunun cevabını anası yıllar sonra oğlunun öğretmenlik yaptığı köy okulunda verir.
oğlunun sınıfını görmek isteyen elif baykurt o gün sınıfa girer, oğlunun ders vermesini izler.
beş sınıfı birden okutan fakir baykurt anasının ders izlemeye geldiği günü şöyle anlatır:
"sınıfta estim, gürledim!"
ders bitince dışarıya çıkarlar, fakir baykurt anasına sorar: "anacığım, beğendin mi öğretmenliğimi?"
anası:
"eh, işte fena değil!"
fakir baykurt:
"nasıl fena değil, müfettişler geliyor; iyi veriyor, pekiyi veriyor. sen de fena değil diyorsun, nasıl olur böyle?"
anası:
"yıllarca sordun, durdun. şimdi söylüyorum, aç kulağını dinle! ben sana çay döktüğün gün kızsaydım, içindeki aslan küserdi. dövseydim, o aslan ölürdü! böyle öğretmen falan olamazdın. i̇şte, sen de benim yaptığımı yap ve sakin ol. dayak atıp bu çocukların içlerindeki aslanı sakın öldürme!.."