Hasta Sözlük - Sağlık Bilgi Kaynağı
günümüzün en fazla rastlanıldığı hastalıkların başında gelen obezite aşırı şişmanlığın sonucunda ortaya çıkan ve vücuda verdiği tahribattan dolayı bir sürü rahatsızlığın oluşumuna zemin hazırlayan obezite, insan ölümüyle sonuçlanan ciddi bir hastalıktır. genel anlamda bakıldığında kişilerin boyu ile kilosu arasındaki farkın anormal seviyede fazla olmasıdır. yağlı yiyeceklerin aşırı tüketilmesi sonucu vücudumuzdaki yağ oranının artmasıyla beraber diyabet ve insülin direnci gibi ciddi hastalıkların oluşmasına neden olan obezite hareketsiz bir yaşam tarzına sahip olan kişilerde fazla görülmektedir.
obezite rahatsızlığını yaşayan kişilere öncelikle diyetisyen kontrolünde gerekli tetkikler yapılarak diyet programı uygulanır ve birtakım zayıflama programları ve destekleyici tabletlerle hastanın kilo vermesi sağlanır. tüm bunlar uygulandıktan sonra ki aşamada kilo kaybı yaşanmaz ise obezite ameliyatı dediğimiz mide küçültme ameliyatına karar verilir.

obezite ameliyatı kimlere uygulanmaktadır?
obezite cerrahisi, kişinin boyu ile vücut ağırlığı hesaplandığında aradaki farkın fazla olduğu kişilere vücut kitle endeksi hesaplandığında 40’ın üzerinde olan ve diyetisyen kontrolünde dahi yapılan programlarla sporla ve diyet yaptığı halde kilo veremeyen kişilere önerilmektedir. aynı zamanda vücut kitle endeksi hesaplamalarında 35’in üzerinde olan diyabet, yüksek tansiyon gibi rahatsızlıkları olan, bu yüzden yaşam kalitesi azalan hastalara obezite ameliyatı önerilmektedir. eğer ki hormonal durumlardan kaynaklı fazla kilonuz varsa yada dönemsel ilaç kullanımından kaynaklı olarak fazla kiloya sahipseniz mide küçültme ameliyatı önerilmez.
genel olarak bu obezite sorunu yaşayan kişilerde yaş aralığı olarak 15 yaş ile 60 yaş arası psikolojik sorunu olmayan kişilere obezite ameliyatı yapılabilmektedir. obezite ameliyatı kimlere uygulanmalıdır sorusuyla çok sık karşılaşılmaktadır. bu ameliyatı öncelikle kişinin istemesi ve bir diyetisyenle görüşüp gerekli tanı ve tetkikler yapıldıktan sonra diyet programında başarılı sonuçlar alamayan kişilere önerilir.

obezite ameliyatı nasıl yapılmaktadır?
obezite ameliyatı, kişinin kendini daha iyi hissetmesi, istediği giyecekleri giyebilmesi vs gibi nedenlerle ne kadar yapılması istense de esas burada önemli olan insan hayatında ciddi anlamda tehlike oluşturan kalp damar hastalıkları, yüksek tansiyon, diyabet, solunum yetmezliği, reflü, depresyon gibi birtakım hastalıklara zemin hazırlamaktadır. ayrıca kolon kanseri, meme kanseri ve prostat gibi hastalıkların oluşumuna da yardımcı olmaktadır. obezite ameliyatında iki temel yöntem vardır. bunlardan biri hastanın midesinin hacmini küçültmek yani az yiyerek doymasını sağlamak diğeri de bazı alınan gıdaların emiliminin engellenmesini sağlamak şeklindedir.
bu ameliyatta günümüzde artık diğer ameliyatlarda olduğu gibi kapalı yani tıbbi terimle laparoskopik denilen yöntemle yapılmaktadır. bu yöntem ile hastanın iyileşme sureci hızlanır. obezite ameliyatı nasıl yapılıyor bundan sonra midem nasıl olur gibi sorularla çok fazla karşılaşılmaktadır. bu konunun uzmanları hastanın öncelikle kendisinin bu ameliyata karar vermesini ve sonraki süreçte kendini nasıl koruması gerektiği konusunda hastalarını bilinçlendirmektedirler.

obezite ameliyatı sonraki süreç nasıl olmalıdır?
günümüzde obezitenin birçok hastalığa davetiye çıkarması gibi nedenlerle fazla kilolarından şikayetçi olan kişiler diyetisyen eşliğinde kilo vermeye çalışırlar. bu tedavi yöntemi oldukça güvenilir olup fazla kiloları sayesinde hareket kısıtlılığı yaşayan hastaların tercih ettiği yöntemlerdendir. kapalı şekilde yapılan obezite ameliyatındaki süreç nasıl olmalı diye merak eden hastalar için konunun uzmanları esas ameliyat sonrası sürecin önemli olduğunun altını çizmektedir.
bu ameliyatın yapılmasına karar verildikten sonra ultrason, tahliller gibi birtakım tetkikler yapılması gereklidir. bu tetkiklerin sonucuna göre hastanın ameliyata uygun olup olmadığına karar verilmelidir. yalnız burada önemli olan ameliyat sonrası sürecin iyileşme evresinde ve sonrasında sağlıklı beslenme tarzını benimsemek ve egzersizi hayatımızda dahil etmek olmalıdır. aksi taktirde mide küçültme ameliyatında verilen kilolar tekrardan alınabilir.
şaşılık her iki gözün birbirleriyle olan paralelliğinin kaybı sonucu oluşan bir göz rahatsızlığıdır. i̇nsanların gözünde olması gereken 6 adet göz dışı kas bulunur. bu kaslardan birinde kuvvet azlığı veya fazlalığı oluştuğunda kişide şaşılık oluşacaktır. şaşılık yada diğer ismiyle gözde kayma çocuklarda görülebileceği gibi tedavi edilmediğinde yetişkinlerde de görülebiliyor. bu durumda şaşılık ameliyatı gerekebiliyor.

şaşılık tedavisinde her hastalıkta olduğu gibi erken tanı oldukça önem taşımaktadır. bebekliğinde yapılan göz muayenelerinde fark edilen şaşılık erken tedaviye başlandığında sağlıklı geri dönüş alınabilen bir göz rahatsızlığıdır. fakat erken tanısı yapılmadığında çocuklarda ilerleyen yaşlarında görsel manada psikolojilerini bozacak görünüme sebebiyet verebilirken aynı zamanda da ciddi görme kaybına yol açabiliyor. günümüzde belirli göz muayenelerinden geçtikten sonra şaşılık ameliyatı yapılabilmektedir.

şaşılık oluşmasında tek bir neden olmamaktadır. genellikle bebeklerde doğuştan annenin aldığı birtakım ilaçlardan kaynaklanabildiği gibi genetik faktörlerde önem taşımaktadır. erken tanısı konulan bebeklerde şaşılık ameliyatı yapılır. bebeklerdeki göz tedavisine erken başlanması ileride yaşanacak birtakım göz rahatsızlıklarının önüne geçmektedir. şaşılık operasyonu erken teşhis yapıldığı sürece başarılı sonuçlar vermektedir.
2 yaşın altındaki çocuklarda oluşan şaşılık rahatsızlığı ateşli hastalık sonrasında da çocuklarda görülmektedir. fakat şaşılık tedavisine erken başlanılırsa ileride kişinin şaşı olması engellenir. şaşılık operasyonu yetişkinlik çağında da yapılabiliyor fakat bebeklik ve çocukluk döneminde yapılan ameliyatlarda ki gibi sağlıklı sonuçlar vermeyebilir. bu durum tamamen kişinin göz yapısıyla ilişkilidir.

şaşılık ameliyatı fiyatları
şaşılık ameliyatı çocuklarda gözlükle ve egzersizler yoluyla iyileşme olmadığında gerek duyulan ameliyat türüdür. doğuştan kaynaklı şaşılık rahatsızlığı bulunan kişilere şaşılık operasyonu uygun görülür. her ne kadar şaşılık tedavileri ve ameliyatı erken yaşlarda yapılırsa o kadar etkili sonuçlar alınır. fakat ilerleyen yaşlarda da şaşılık tedavisi pekala yapılabilmektedir.
bu ameliyatın yapılabilmesi için hastaya anestezi verilir. operasyon uygulanırken göz kapatılır. bu operasyondan sonra göz açılarak pansuman yapılır. hastada şaşılık operasyonu sonrasında batma ve yanma görülebilir. bu ameliyatın fiyatları operasyonun gerçekleştiği hastaneye göre ve doktora göre farklılık gösterebilir.

şaşılık ameliyatı ne kadar sürer?
genellikle gözlükle yada farklı tedavi yöntemleriyle tedavi edilmeyen şaşılık durumlarında şaşılık operasyonu ihtiyacı olmaktadır. çocuklarda erken tanı konulduğu taktirde bu ameliyat daha başarılı sonuçlar vermektedir. bu ameliyat hastanın gözünün tamamen kapalı olarak gerçekleşeceği için genel anestezi verilerek yapılır. aynı zamanda kişi isterse eğer lokal da yapılabilir. genel olarak ameliyat ortalama bir saat kadar sürecektir. yetişkinlerde şaşılık ameliyatı uygulamasında iyileşme kişiden kişiye değişkenlik gösterebilir. fakat genelde bir hafta gibi bir zaman sonrasında gündelik faaliyetlerine geri dönebilirler veya işlerine başlayabilirler.

yetişkinlerde şaşılık ameliyatı
yetişkinlerde göz kayması yada şaşılık dediğimiz durum çocuklara nazaran daha sık görülür. yetişkinlerde bu rahatsızlık şu şekilde oluşmaktadır:
• çocukluğunda şaşılık problemi olup tedavisi yapılmayanlar
• hastalık sonrasında kişilerin gözlerinde oluşan kaymalar
yetişkinlerde şaşılık ameliyatı her yaşta sorunsuz bir şekilde uygulanmaktadır. bu nedenle yetişkin kişiler sosyal yaşamlarında yaşadığı birtakım zorlanmalardan kurtulabilmek amacıyla bu ameliyatı olmayı tercih ediyorlar. şaşılık ameliyatı sonrasında kimi hastalarda gözlerde kayma yada tek gözde sorunun tekrarlaması görülebiliyor. bu durum ameliyatın tam olarak başarılı geçmemesinden kaynaklanmakta olabilir. dolayısıyla her zaman söylediğimiz gibi şaşılık çocukluk döneminden itibaren sizde varsa erken tedavisini yaptırmanız oldukça önemlidir.
şaşılık ameliyatı her yaştan kişiye uygulanabilirken kişide eğer felç ve travmalar nedeniyle bu göz rahatsızlığı oluştuysa ameliyat harici iğne tedavisiyle daha olumlu sonuçlar elde edilmektedir.
bademcik, oval şeklinde olup boğazımızın iki yanında yer alan yumuşak doku parçalarıdır. bademcik rahatsızlığı daha çok çocukluk çağlarında sıklıkla karşılaşılan rahatsızlıklardan biridir. bademciklerin şişmesi sık karşılaşılan rahatsızlıklardan biri olmakla beraber hastalığın kökeni enfeksiyon kapılmasıdır. kişi herhangi bir şekilde ağız yoluyla enfeksiyon kaptığında bu durum kendini bademcik şişmesi olarak gösterebilir.
bademcik rahatsızlığı kimi çocuklarda erken yaşlarda kendini gösterirken kimi kişilerde ise belli bir yaştan sonrada rahatsızlık vermeye başlayabiliyor. bademcikler ağız yoluyla virüs ve bakteri gibi enfeksiyonların vücuda girmesini önleyen bir nevi savunma duvarıdır. bademcik şişmesine ne iyi gelir? gibi bademcik rahatsızlığı yaşayan kişiler tarafından gelen sorulara uzmanlar birtakım yöntemleri evlerinde de kolaylıkla uygulayabileceklerini belirtiyorlar.

bademcik şişmesine i̇yi gelebilen yöntemler?
bademcik şişmesine iyi gelebilen yöntemler yada bademcik şişmesi kısa zamanda nasıl geçer gibi sorular özellikle kış aylarında sıklıkla uzmanlara soruluyor. uzmanlar ise bir hekime başvurmadan önce kişinin evinde de bazı uygulamaları yapıp hastalığın ilerlemesini durdurabileceğini hatta tamamen ortadan kaldırabileceğini belirtiyorlar. elbette bademcik iltihabı için belirtilen uygulamaların düzenli olarak ve sık aralıklarla tekrarlanması gerekiyor. bu uygulamalar şu şekildedir:
• düzenli pastil kullanmak
• tuzlu suyla gargara yapılması
• organik balla hazırlanan bitkisel çaylar
• hava nemlendiricisi kullanılması
bu şekilde evde uygulanan yöntemlerle kişide oluşan boğaz enfeksiyonunda azalma sağlanabilir. bademciklerde olan enfeksiyon azaldığında boğaz ağrısı da dolaylı olarak azalacaktır.

1-tuzlu suyla gargara yapmak
bademcik enfeksiyonunun ilk belirtisi olan boğaz ağrısı ve yutkunma güçlüğü kişinin gündelik yaşantısını zorlayan bir durumdur. tuzlu su ile gargara yapmak kişinin biraz da olsa bu ağrılarının dinmesini sağlayabilir. özellikle yutkunma zorluğunun hafiflemesi için tuzlu su ile gargaranın düzenli ve sık aralıklarla yapılması önemlidir. ayrıca suyun içine konulan tuz miktarı da burada önemlidir. tuzu ne fazla ne de az koymalısınız. suyun tuzla yoğunlaşmasını sağlamalısınız. tuzlu su ile gargara yaparken bir yada iki saniye ağzınızda kalmasına özen göstermelisiniz. ardından normal suyla ağzınızı çalkalayabilirsiniz.

2-organik balla hazırlanan bitkisel çayları tüketmek
organik balla hazırlanan bitkisel çayları tüketmek bademcik enfeksiyonunun hızla iyileşmesini sağlıyor. burada önemli olan uygulamanın düzenli yapılması ve organik bal kullanılmasıdır. bu tür bitkisel çaylar yutkunma zorluğunun az olsa hafiflemesini sağlar. dolayısıyla kişi daha rahat şekilde yemek yeme ve içme düzenine geri dönebilir. fakat organik balla harmanlanan çayı kişi sıcak olarak değil ılık tüketmelidir. çayın sıcak olarak içilmesi daha fazla boğaz tahrişine neden olur ve bademciklerin iyileşme süreci uzayabilir.

3-pastil kullanmak
boğaz ağrılarında hatta yutkunma zorluğunun da eşlik ettiği bademcik iltihaplarında iltihap giderici, anti-enflamatuar özellikte olan pastil kullanmak gerekiyor. pastil seçerken özellikle meyan içeren türlerini kullanmak boğazda oluşan enfeksiyonu ve tahrişi azaltabilir. fakat pastiller her ne kadar bademcik enfeksiyonunun giderilmesine yardımcı bir ürün olsa da çocuklarda kullanılması önerilmiyor. küçük yaştaki çocuklarda boğulma tehlikesi oluşabileceğinden boğaz spreylerinden faydalanmak daha sağlıklı olur.

4-hava nemlendiricisi
hava nemlendiricisi boğaz ve ağız kuruluğuna neden olan bademcik iltihabında özellikle kullanılması gereken cihazlardandır. bu cihaz kişinin odasını nemli tutarken boğazda oluşacak kuruluğun önüne geçebilir. dolayısıyla odanın nemli oluşu gece boyunca kişinin de rahat uyumasını sağlayacaktır. eğer ki hava nemlendirici cihaz yok ise kişi bademcik iltihabı geçene kadar uyumadan önce sıcak suyla duş almalıdır. bu şekilde enfeksiyondan kaynaklı ağrı hafifleyerek kişi rahat nefes alabilir.
bu şekilde evlerde uygulanabilen doğal tedavi yöntemlerinin düzenli olarak uygulanmasıyla bademcik iltihabı önlenebilir.
günümüzde iş dünyasındaki rekabetten veya kişinin mükemmel olma arzusundan kaynaklanan bu psikolojik rahatsızlık zaman içerisine kişinin bazı ruhsal sıkıntılar yaşamasına sebep olmaktadır. modern çağın insan yaşamına getirdiği katkılarının yanında eksileri de var elbet. yaşanan psikolojik rahatsızlıklarda bu eksilerin bir parçasıdır.
bu rahatsızlık işyerlerinde çalışan kişilerin birden fazla işi aynı anda yapmak istemelerinden ve bu işlerin her birinde de başarılı olma arzusunda olmalarından kaynaklıdır. çünkü uzmanlara göre bir kişi aynı anda birden fazla işi başarılı şekilde yapmak için kendini zorladığında bu gibi ruhsal durumların yaşanması son derece normaldir. kişiler günümüzde hem internet başında illerini yapmakta hem de e postalarını kontrol edebilmektedir. ayrıca çoğu kişi tüm bunları yaparken birde cep telefonlarından gelen mesaj trafiğine de cevap verebilmektedir. bunlar kulağa hoş gelebilen özellikler olabilir. fakat uzmanlar bu hareketliliğin beyni zorladığı ve bir zaman sonra algılama kapasitesini düşüreceğinin altını çizmektedirler.

dağınık beyin sendromu belirtileri
çağın hastalığı olarak bilinen dağınık beyin sendromu aktif çalışan kişilerde şu gibi belirtilerle kendini göstermektedir.
- kişi kendini gün içinde sürekli bitkin hisseder. sürekli yoğunluğa alışan kişi tatil günlerinde bile kendini dinlenmemiş hissetmektedir.
- kaygı ve stresli olarak ağlama krizleri yaşar.
- toplum içinde agresif tavırlar sergiler.
- yoğun çalışma temposu
- kaygı
- kişide sürekli tekrar eden hataların olması
- motivasyon kaybının yaşanması
kişi yalnızlığa alışmıştır ve nasıl dinlenmesi gerektiğini bilemez. kişi bu gibi sıkıntılarla karşılaşmamak için iş yaşamlarında uygulanan mobbing gibi ve çalışma yoğunluğu fazla olan işlerden uzak kalmalı ve gün içinde mutlaka kesin suretle kendisine zaman ayırmalıdır.
dağınık beyin sendromunun önlenmesi i̇çin neler yapılmalıdır?
kişi dağınık beyin sendromu gibi bir rahatsızlıkla karşılaşmamak için olabildiğince kendisine zaman ayırmalı ve bir işi tamamladıktan sonra diğer bir işe başlayabilmek için düzenli program oluşturmalıdır. kişi aynı anda en hızlı şekilde projeleri ben tamamlarım, birden fazla şekilde sorumluluk alabilirim gibi düşüncelerden hızla uzaklaşmalıdır. zira bu şekilde algıların oluşması kişinin bu rahatsızlığı yaşamasına zemin oluşturur.
dağınık beyin sendromu yaşanmaması adına bireyler mutlaka çalışma ortamlarında yer alan dikkat dağıtıcı öğeleri bulundukları ortamdan uzaklaştırmalıdır. ayrıca dağınık beyin sendromu gibi bir rahatsızlığın en büyük nedeni her hastalıkta olduğu gibi stres ve endişedir. strese neden olup kişinin kendisini kötü hissetmesine neden olacak durumlardan uzak kalınmalıdır. stresin yarattığı olumsuz etkenler kişinin iş yaşamındaki veriminin düşmesine neden olurken beraberinde de kişinin çalışma hayatının da olumsuz etkilenmesine neden olur. kişinin tam olarak zihnini arındırabilmesi gerekir. zihnin arındırılabilmesi için de kişi sürekli olarak nefes egzersizleri yapmalı yoga gibi birtakım farklı teknikleri uygulayarak zihninin rahat olmasını sağlamalıdır. ancak bu şekilde yoğun iş temposuna uyum sağlanabilir. kişide eğer dağınık beyin sendromu oluşma belirtileri var ise ve bunu tek başına egzersiz çalışmalarıyla önleyemiyorsa ve ayrıca depresif bir ruh halindeyse profesyonel destek almalıdır.

dağınık beyin sendromu tedavisi nasıldır?
dağınık beyin sendromu tedavisi mümkün olabilen bir rahatsızlık türüdür. bu rahatsızlığın verdiği semptomları yaşayan kişilerin mutlaka profesyonel bir uzmandan destek alması sağlıklı olacaktır. i̇lk olarak bu hastalığın kişide oluşma nedeni net olarak anlaşılmalı ve ona uygun bir tedavi yolu seçilmelidir.
uzman psikologlar ve terapist eşliğinde süren tedavi de kişiye bilişsel davranışçı yöntemleri uygulanmaktadır. bu tedavi tekniği bu rahatsızlığın tedavisinde oldukça başarılıdır.
tüp bebek, uzun yıllar boyunca kullanılan çocuk sahibi olamayan çiftlere uygulanan bir yardımcı üreme tekniğidir. çocuk sahibi olamayan çiftlerin günümüzde çok fazlaca tercih ettikleri bir yöntem olan tüp bebek tedavisi anne ve baba olmak isteyen çiftlerin yüzünü güldüren mucizevi tedavi yöntemidir.
tüp bebek nedir diye araştırıldığında karşımıza çıkacak olan cevap kadının üreme hücreleri olan yumurtanın ve erkek üreme hücresi olan spermin toplanarak insan vücudunun dışında laboratuvar ortamında bir araya getirilip döllenmesini sağlamaya tüp bebek tedavisi denmektedir.

tüp bebek tedavisi kimlere uygulanır?
tüp bebek tedavisi normal yolla bebek sahibi olamayan çiftlere uygulanan tedavi yöntemlerinden birisidir. korunmadan düzenli ilişkiye girilmesi halinde normal şartlarda hamile kalınılması gereken durumda bir yıl geçmesine rağmen hamilelik oluşmuyorsa mutlaka bir kadın doğum uzmanıyla görüşmekte fayda vardır. ağrılı adet dönemlerinin oluyorsa ve düzensiz ise geçmişinizde çikolata kisti, birden fazla düşük gibi durumlar oluştuysa eğer hamile kalma şansı azalmaktadır. erkeklerin sperm sayısının yetersiz ve kalitesiz oluşu çocuk sahibi olabilmeyi zorlaştırmaktadır. yumurtalık kisti ve kanseri geçirmiş olan bayanlarda tüp bebek yöntemiyle anne olabilmektedirler. kadınlarda 45 yaşına kadar tüp bebek tedavisi uygulanabilmektedir.

tüp bebek tedavi süreci nasıl olmalıdır?
tüp bebek tedavisi türüne göre sürelerine göre farklılıklar göstermektedir.
- ön si̇klus: tüp bebek tedavisine hastanın karar verme aşamasından sonra ilk adet olduğu günden sonraki 21 günlük periyod içinde doğum kontrol hapına başlanarak, kişinin adetini düzenlenerek, aynı zamanda herhangi bir kist oluşumunun önüne geçebilme sağlanmış olur. doğum kontrol hapları 21 gün kullanılır ve bitiminden sonra yeni bir adet döngüsü başlar.
- yumurtaliklarin uyarilmasi: yeni oluşan adet döneminin 3. gününde yumurtalıkları uyarmak amacıyla iğne tedavisine başlanılır. i̇ğne şeklinde olan bu ilaçlar hormon ilaçlarıdır. yumurtalıkların uyarılma süreci 12 günü kapsamaktadır. fakat kişiden kişiye bu durum değişmektedir. bu süreç içinde hasta hormon ve ultrason yardımıyla yumurtanın gelişimi takip edilmelidir. tüp bebek tedavi süreci nasıl olmalıdır diyerek bu konu hakkında bir sürü sorular akla gelmektedir. farklı türde tedavi yöntemlerinden birisi de göbekten yapılan iğnelerle olan tedavidir.
- yumurta toplanmasi: yumurtalar belli bir olgunluğa ulaştığında farklı bir hormonal iğne kullanılması gerekmektedir. bu iğne hastaya uygulandığından 34 veya36 saat sonrasında yumurtaların toplanması gerekmektedir. yumurta toplama işleminin yapılabilmesi için hasta aç olmalı ve uyutularak 25 dakika süren işlem ile yumurta toplaması bitirilir. hasta bu işlem sırasında uyuduğu için herhangi bir ağrı sızı duymaz. bu işlemde ultrason desteğiyle yönlendirilen iğne kullanılmaktadır. 1 ila 40 arası yumurta toplanabilir.
- yumurtalarin döllenmesi̇: elde edilmiş yumurta hücreleri sperm hücreler ile laboratuvar şartlarında klasik tüp bebek yöntemi yada mikroenjeksiyon yöntemi kullanılarak döllenme gerçekleştirilir.
- embri̇yo transferi̇: döllenmiş embriyolar yaklaşık 120 saat sonra anne rahmine transferi gerçekleştirilir. bazı hastalarda bu zaman aralığı değişebilmektedir. embriyolar ince bir plastik boru şeklinde kateter yardımıyla rahim ağzından nazikçe geçirilip rahime yerleştirilir. bu işlem ağrısız ve basit bir işlem olması nedeniyle hasta yarım saatlik bir dinlenme sonrası evine gidebilir. bu işlem sonrası hastaya daha sonraki günlerde hormon yüklemesi vajinal yoldan yapılarak hastanın gebe kalması sağlanır.
- gebeli̇k testi̇: bu embriyo transfer işlemi sonrasında hastaya gebelik testi yapılır. açlık ve tokluk olarak yapılan bu test sonunda gebelik neticesi öğrenilir. eğer ki sonuç pozitif yönde ise 1 hafta ile 10 gün içerisinde ultrason kontrolü yapılmak için hasta kliniğe çağrılır.
genel olarak ağız ve dişlerde çıkabilecek sorunların altında dişlere gereken özeni göstermemek yatıyor. genelde kişiler diş ve ağız bakımına önem vermemektedirler. dolayısıyla ağız sağlığına düzenli bakım uygulanmadığında ciddi sorunlar olabiliyor. uzmanlar herkesin düzenli olarak 6 ayda bir diş bakımına gitmesi gerektiğini söylemektedirler.
ağız ve diş sağlığına gereken önem verilmediğinde kişilerin dişlerinde ciddi manada eksilmeler hatta ağız sağlığında da birtakım sıkıntılar oluşmaktadır. bu durumları yaşamamak için herkesin düzenli olarak dişlerini fırçalamaları gerekmektedir. ağız ve diş sağlığını korumak aslında kişinin vücut sağlığını korumak manasına gelmektedir. çünkü birçok hastalık kişinin ağız ve diş bakımına gereken özeni göstermemesindendir.

diş temizliği yaparken dikkat edilmesi gerekenler nelerdir?
• kişinin her zaman diş macununu ve diş fırçasını yanında taşıması gereklidir.
• yemeklerin ardından ağızda kötü bir koku bıraktığı zamanlarda karanfil ve nane çiğnenmelidir.
• kişinin sadece dişlerini fırçalaması ağız bakımını tam olarak yaptığı anlamına gelmez. dilin de fırçayla temizlenmesi ağızda bakteri oluşmasını engeller.
• özellikle et yemekleri yenildiğinde diş araları diş ipiyle temizlenmelidir. böylelikle ağız içi bakteri oluşumu önlenir.
• gazlı içecek tüketildiğinde yatmadan önce dişler mutlaka fırçayla temizlenmelidir. asit diş minesine zarar verebilir.
• yemek sonrası yeşil çay içmek ağızda bakteri oluşumunu önlemektedir.

ağız ve diş sağlığını tehdit eden sorunlar nelerdir?
günümüzde ağız ve diş sağlığının korunabilmesi için farklı çözüm yolları üretiliyor olsa da yeterli olmamakta ve halen diş sağlığı hususunda ciddi sağlık problemleri oluşmaktadır. her birey düzenli olarak ağız ve diş sağlığı bakımına özen göstermeli ve mutlaka diş suyu ile gargara yaparak her daim ağız içi hijyenini sağlamalıdır.

ayrıca ağız ve diş sağlığını tehdit eden şu hususlarda çok sık görülmektedir:
diş çürükleri: diş çürüğü diş minesinin aşınmasıyla ortaya çıkmaktadır. diş çürüğü kolaylıkla önlenebilir bir diş sağlığı problemidir. teşhisi ve tedavisi basit olan diş çürükleri ilerleyen süreçlerde tedavisi yapılmadığı zaman kişinin diş kayıpları yaşamasına neden olur.
uçuk virüsü: herpes virüsünün neden olduğu bu rahatsızlık basit bir rahatsızlık olarak algılanabilir fakat yakın temas halinde farklı kişilere de bulaşabilir.
gömülü diş yapısı: gömülü diş olarak tabir ettiğimiz dişler, ağız kısmında yeterli derecede boşluk olmadığı durumlarda gömülü olarak kalabilir. yirmi yaş dişleri de genellikle bu şekilde alt çenenin yan kısımlarında çıkar. gömülü dişlerin en büyük belirtisi ise gömülü kaldığı alanda ağrıya neden olmasıdır.
kötü nefes kokusu: kötü nefes kokusu hiç hoş olmayan bir durumdur. özellikle kadınlarda ve mide sorunu yaşayan kişilerde sıklıkla görülebilir. ağız kokusu olarak ta adlandırılan bu rahatsızlık tedavisi basit ve mümkün olabilen bir rahatsızlık halidir.
kuru ağız: ağız kuruluğu olarak adlandırılan bu rahatsızlık halinde kişide tükürük salgısının azalmasına ve buna bağlı olarak ta kişinin ağzının kurumasına neden olur. ayrıca beraberinde birçok farklı hastalıkta ortaya çıkabilir. devamlı oluşan bir ağız kuruluğunuz varsa birtakım tetkikler yaptırarak bu durumun altında yatan nedeni araştırmalısınız.

ağız ve diş sağlığı problemlerinin tedavisi nasıl olur?
ağız ve diş sağlığı sorunları günümüzde sağlık sektöründe oluşan gelişmelerle oldukça basit bir hal almaktadır. her diş problemine özel olarak uygulanan diş tedavileri ile kişi rahatlıkla sağlıklı dişlere sahip olabilir. ağız ve diş sağlığı alanında uygulanan tedavi yöntemleri:
• ortodonti tedavisi
• diş kaplama tedavileri
• i̇mplant
• diş teli
• diş taşı temizleme işlemleri
bu şekilde tedavilerin yanı sıra günümüzde hemen her sene farklı diş tedavileri geliştirilmektedir.
hepimiz sabah uyandığımızda veya güne başlarken ayna karşısında geçirdiğimiz vakit sonrasında mutlu olmak, mutlu hissetmek isteriz. sağlıklı ışıldayan bembeyaz dişlere sahip olmak kendimize olan güvenimizi yükseltecektir. güzel ve sağlıklı parlayan bembeyaz dişlerle gülümsemek hepimizin hayalidir. zamanla dişlerimizde yaşa bağlı olarak diş minesinde incelme sonrası sararmalar, renk değişiklikleri ve lekelenmeler meydana gelir. günlük hayatta tüketilen içecekler cay, kahve, meyve suları, sigara gibi etkenler dişlerimizde sararmalara neden olur.
günde iki defa dişlerimizi fırçalamak bile bazen istediğimiz sonucu vermeyebilir. eczanelerden aldığımız diş parlatıcı ürünler ve diş macunları yeterli gelmez. böyle durumlarda bir diş kliniğine gitmemiz olasıdır.

diş beyazlatma nedir?
çeşitli etkenlerle ve yaşla beraber dişlerimizde de lekelenmeler ve akabinde diş mine tabakasının incelmesiyle beraber oluşan diş tonunda bozulmalar görülebilir. bu durum canımızı görsel anlamda hayli sıkabilir. ve diş beyazlatma yöntemlerini denemek isteriz. diş beyazlatma dediğimiz yöntem diğer bir adıyla bleaching özel bir jel uygulanarak orijinal diş renginin bir yada iki ton ağarması işlemidir. her hastaya göre bu durum değişebilir.
kimi hastaların kendi diş rengi krem rengine yakınsa ağarma işlemi de bir ton açığı olacaktır. zaten beyaz dişlere sahipseniz ve kola, sigara, cay ve kahve gibi etkenlerle dişlerinizde lekelenmeler oluştuysa bu durumda bleaching yöntemi size yüksek oranda fayda sağlayacaktır. böylelikle bembeyaz dişlerinize rahatlıkla kavuşabilirsiniz.

diş beyazlatma (bleaching) yöntemleri nelerdir?
günümüzde çok sık tercih edilen diş beyazlatma yöntemleri iki çeşittir. ev tipi beyazlatma ve ofis tipi beyazlatma denilen yöntemlerle diş beyazlatma gerçekleştirilir.
ev tipi beyazlatma: diş hekiminiz sizin ağız ölçünüzü alarak size uygun silikon kalıplar hazırlayarak kimyasal jeli bu kalıplara yerleştirerek sizin evde rahatlıkla uygulayabileceğiniz hale getirir. ve gün içerisinde en az iki saat dişlerinizde takılı kalması önerilir. bu yöntemle ıki haftalık süreç içerisinde beyaz dişlere sahip olabilirsiniz.
ofis tipi beyazlatma: uzman bir hekim tarafından öncelikle diş taşı temizliği yapılmalıdır. daha sonrasın da kimyasal jel uygulanarak seanslar halinde lazer yöntemiyle dişlerinize uygulanan bu işlem oldukça fayda sağlayacaktır. dişlerinizdeki lekelerin ve sararmaların durumuna göre seans sayısı artabilir ve ek yöntemlerle desteklenebilir.

peki diş beyazlatma zararlı mıdır?
diş beyazlatma dediğimiz işlem diş minesine zarar vermez. uzman bir diş hekimi tarafından uygulanması gerekir. öncelikle diş eti rahatsızlığı var ise tedavi edilmeli ve işlemlerde diş eti koruyucusu kullanılmalıdır. ağrısız bir işlemdir. fakat kimi hastalarda kısa bir süre ağızda hassasiyet oluşabilir.

diş beyazlatma i̇şleminin önerilmediği durumlar nelerdir?
• diş hassasiyeti olan kişilere bu işlem önerilmez.
• 15 yaş altındaki hastalar da uygulanmaz.
• porselen kaplama olan dişlerde beyazlatma tekniği kullanılmaz.
• organik dişlerinizde tel takmayı gerektiren durumlarda önerilmez.

diş beyazlatma i̇şleminin ömrü nedir?
diş beyazlatma (bleaching) tedavisinin ömrü kişiden kişiye farklılık göstermektedir. genellikle 6 ay ve bir yıl arasında değişir. fakat kişinin yeme içme düzeni örneğin, kola sigara çay kahve tüketimi fazlaysa ve diş bakımına gereken özeni göstermiyorsa bu süre daha da kısalabilir. fakat bizler hastalarımıza sağlıkla ışıldayan bembeyaz dişlere kavuşmaları için ağız hijyeninin tam olarak sağlanması gerektiğini, günde iki sefer diş fırçalamalarını ve diş sularının kullanımını tavsiye ediyoruz. yılda bir kere de diş beyazlatma bleaching dediğimiz yöntem için diş kliniğimizi ziyaret etmeleri durumunda kendilerine gereken hizmeti vererek bembeyaz dişlerle mutlu bir şekilde rahatlıkla gülümsemelerine yardımcı oluyoruz.
beyin kanseri, bilinen diğer bir adıyla beyin tümörü beyindeki var olan hücrelerin anormal seviyede hızlı bir şekilde büyümesidir. bu tümörler iyi huylu ve kötü huylu olmak üzere ikiye ayrılır. kötü huylu diye adlandırdığımız kitleler kanser hücreleri içermektedir. i̇yi huylu kitleler dahi beyin sağlığımız için tehlike oluşturabilir.

beyin kanseri neden olabilir?
beyin tümörü çeşitleri, belirtileri, yayılma hızları kişiden kişiye farklı semptomlarla ortaya çıkar. bu hastalığın ortaya çıkmasında genetik faktörler büyük önem taşır. lakin tam olarak nedeni bilinmemektedir. beyaz tenli kişilerin ve erkeklerin bu hastalığa yakalanma riski fazladır. eğer ki genetik yatkınlığınız var ise mutlaka bir beyin cerrahına başvurarak gerekli tetkikleri yaptırmanız gerekir.
ayrıca yaşın ilerlemesi ve kişinin alkol ve sigara kullanımının olması veyahut öpücük hastalığı olarak bilinen enfeksiyonun hastayla enfekte olması sonucunda da beyin kanseri gibi rahatsızlıklara zemin oluşturabilir. ayrıca beyin kanseri oluşmasına etki eden faktörlerden biri de kişinin farklı bir yerinde olan kanser türüdür.

beyin tümörünün başlıca belirtileri
1- baş ağrıları: yavaş yavaş oluşan zamanla şiddetlenen baş ağrıları
2- bulanık ve çift görme hali: zamanla görme duyma organlarında farklılıklar hissetmeyle kendini gösterir. kişi nesneleri bulanık görmeye çift şeklinde görmeye başlar.
3- sakarlık ve uyuşukluk: kollarda ve bacaklarda meydana gelen duyu kayıpları ve hareketlerimizi engelleyen haller meydana gelir. yüzümüzün bir kısmında hissedilen uyuşukluk ve karıncalanma şeklinde kendini gösterir.
4- bulantı ve kusma hali: sürekli tekrarlanan ve nedeni bulunamayan mide bulantıları ve kusmalar beyin tümörünün belirtileri arasındadır.
5- hafızada ve düşüncelerde farklılıklar oluşması: beynimiz kafatası ile çevrilidir. beynimizde oluşan kötü huylu agresif kitleler beyine yerleşip giderek baskı yapmasıyla beyinde tahribata yol açar. bu durum sonrasında hastada geçmişi hatırlamama ve agresif hal ve hareketler, uyumsuzluk öfke patlamaları meydana gelmeye başlar.
6- nöbetler ve konuşma bozukluğu: beyin kanserinin öncelikli belirtileri arasında nöbetler gelmektedir. nöbet zaman zaman hastanın ateşinin yükselmesiyle, kimi zaman da epilepsi nöbeti gibi ağızda biriken salyaların çoğalması ve hastada oluşan konuşma güçlüğü şeklinde kendini gösterir.

beyin kanserinin teşhisi nasıl konulabilir?
hastaya beyin kanseri teşhisinin konulabilmesi için ilk olarak kitle olan kısımdan örnek alınarak bu örneğin patalojik incelemeye girmesi sonucunda hastalığın net tanısı konulur. beyin kanseri tanısının konulabilmesi için yapılan inceleme işlemi için ilk olarak hastadan örnek alınmadan şu radyolojik tetkikler yapılmalıdır.
• bilgisayarlı tomografi
• manyetik rezonans (mr)
• pet-bt
• lombar ponksiyon
bu yöntemlerle uygulanan tetkikler sonucunda kitle örneği patolojiye gönderilir. patolojiden gelmesi ve sonucun olumsuz olması durumunda hastaya gerekli tedavi yöntemleri vakit kaybı yaşanmadan uygulanmaya başlanmalıdır.

beyin kanseri tedavi yöntemleri nelerdir?
beyin kanseri tedavisi yöntemlerinde temel olarak tümörün bulunduğu kısım, tümörün boyutu, biyolojik özellikleri, çevresinde yer alan diğer dokularla ilişkisi değerlendirilir. radyolojik görüntüleme tetkikleri ile kanserin evresi belirlenebiliyor. ayrıca patolojik incelemelerle kanserin biyolojik özelliklerinin belirlenmesi gerçekleştirilir.
- cerrahi yöntem
kanserli kitlenin cerrahi yöntemle çıkarılması işlemidir. bu işlem sırasında beynin sağlam bölümünün de hasar görebilmesi olasıdır. cerrahi beyin operasyonları risk içerir.
- radyoterapi
hastanın kafatasındaki duyarlı kitleye ulaşılabilmesi için hastaya radyasyon verilir. etkili olan bir kanser tedavisidir.
- kemoterapi
hastada yer alan kanserli hücrelerin uygun formlarda olan kemoterapi ilaçlarının verilmesiyle tedavi edilmesidir. bu tedavi yöntemi radyoterapi ve cerrahi girişimlerle çıkarılamayan kanserli hücrelere uygulanır.
- akıllı i̇laç tedavisi
tümör hücrelerini hedefleyen akıllı ilaçlar, hastanın bağışıklık sistemini kanserli dokularla savaşması hususunda uyarır.
dünyaya yeni gelmiş bir bebek nasıl gözlerini dünyaya yeni açıyor ve dünyayı görmesi ne kadar mühimse okula giden çocuklarda da gözlerinin sağlıklı bir şekilde görüyor olması son derece önemlidir. küçük çocuklarda göz tedavisi erken teşhis edildiğinde ciddi manada göz rahatsızlıklarının oluşumunu etkileyecektir. i̇yi bir görme hiç kuşkusuz çocukların fiziksel gelişimlerini etkilediği gibi tüm sağlığını ve okuldaki başarısını etkiler.
çocuklarda erken tanı ve teşhis birçok göz hastalığının ilerlemesini azaltabilir. çocuklarda göz tedavisi ne kadar erken başlarsa o kadar göz rahatsızlığının artmasını engelleyecektir. göz rahatsızlıklarının birçoğu kimi çocuklarda doğuştan olabilir. kimi çocuklarda da küçük yaşlarda ortaya çıkabilir. bu durumun farkına bazen varılmaz. çocuklarınızın okul hayatı boyunca görme problemlerinin veya gözlerindeki kızarıklık oluşumu, yaşarma gibi problemleri göz ardı etmeyerek vakit kaybetmeden bir göz doktoruna götürerek göz muayenesinden geçmesini sağlamalısınız.
aile yapınızda herhangi bir kalıtımsal göz rahatsızlığı varsa bunun çocuğunuzda da oluşma riski bulunduğunu unutmayın. bu nedenle 2 yaşına gelmeden çocuğunuzu mutlaka bir göz doktoruna götürmeyi ihmal etmemelisiniz.

çocuklarda göz hastalıkları nasıl anlaşılır?
çocuklarda göz rahatsızlıkları birçok ebeveyn tarafından çok fazla önemsenen ve merak edilen konulardandır. birçok çocuk sadece iyi göremediği için derslerine konsantre olamaz ve okulda başarısız olur. bu süreç bazen çocuğun sene tekrarı yaşamasına sebep olur. çünkü görme bozukluğu yaşayan çocuklar utanarak öğretmenlerine veya ebeveynlerine durumu anlatmak yerine şımarıklığa vurarak konuyu geçiştirirler. okullarda mutlaka bu gibi nedenlerle çocuklarda göz tedavisi yapılabilmesi için göz taraması yapılmalıdır.
çocuklarda var olabilecek göz hastalıklarının anlaşılabilmesi için okul çağındaki çocukları düzenli olarak göz muayenesine götürmek gereklidir. bu durum göz tedavisinde erken tanı olarak ileride oluşabilecek ciddi göz rahatsızlıklarının önüne geçecektir. ebeveynlerin çocuklarını sıkı kontrol ederek ellerini gözlerine getirmemelerini, herhangi bir sulanma ve kaşınma durumunda göz doktoruyla iletişime geçmeleri tavsiye edilir. göz tedavileri erken yaşlarda olursa göz hastalıkları ilerlemeden tedavisi başlatılmış olur.

çocuklarda en sık rastlanan göz problemleri nelerdir?
ebeveynler olarak çocukların göz problemlerinde alınabilecek önlemler ve en sık görülen göz rahatsızlığı konusunda bilgi sahibi olmak önem teşkil eder.

çocuklarda en sık görülen göz rahatsızlıkları şunlardır:
- şaşılık: bu göz rahatsızlığı gözlerde kayma olarak da bilinir. çocuklarda görülen göz rahatsızlığı olmakla beraber bebeklik döneminde tanısı konulursa tedavisi mümkündür. gözlerde oluşan kaymalar görme bozukluğuna ve fonksiyon bozukluğuna yol açar. çocuğun ilerleyen dönemlerde motor gelişimlerinin doğru olmasını geciktirir. bu rahatsızlık aynı zamanda çocukta göz tembelliğinin oluşmasına zemin hazırlar. göz tembelliği zaman içerisinde tedavi edilmediği taktirde çocukların görme yetisini kaybetmesine neden olmaktadır. şaşılık erken tanı olduğunda ameliyatla düzeltilebiliyor.

- hipermetrop: günümüzde artık teknolojinin ilerlemesiyle beraber her türlü rahatsızlıkların erken tanısı yapılabilmektedir. çocuklarda oluşabilecek göz problemlerinde de aynı şekilde erken tanı önemlidir. bu durumda ebeveynlere çok fazla sorumluluk düşmekte ve ebeveynler çocuklarını okul çağı başlamadan mutlaka bir göz doktoruna götürmeleri gerekmektedir. hipermetrop çok sayıda çocukta görülebilen göz problemidir. genetik faktörler burada devreye girerek çocuklarda göz rahatsızlıkları oluşturabilir. yakını görememe, görüş alanında zorlanma gibi belirtileri olan bu göz rahatsızlığı 4 yaşın altındaki birçok çocukta görülebilir. bu nedenle çocuklarda göz tedavisi önemlidir.

- miyop: genel olarak uzağı görmekte sorun yaşayan çocukların gerek evlerinde gerekse okulda tahtayı görmekte zorluk yaşaması çocuğun okulda anlatılan derse adapte olamamasına neden olur. çocukların uzak noktadaki nesneleri görememesi ve tam olarak görüş açılarının net olmayışı küçük çocuklarda göz tedavisinin yapılmasına gerek duyulmasına neden olur.
vertigo aniden yerin kişinin ayaklarının altından kayıyormuş hissi vermesiyle kendini gösteren semptomdur. vertigo her yaşta ve her cinste görülebilen bir durumdur. her ne kadar hastalık olarak düşünülmeyen vertigo kişinin yaşam kalitesini düşürmektedir. bu rahatsızlık veren durumun ortaya çıkmasındaki en önemli neden strestir.

vertigo iki nedenden dolayı oluşmaktadır. beynin içindeki dalgalanmalar ve kulak içindeki kristallerin hareket etmesiyle oluşan denge kaybı bu rahatsızlığın ilk belirtileridir. genel olarak vertigo halk arasında kulak kristali olarak adlandırılmaktadır. d vitamini eksikliği de bu rahatsızlığın ortaya çıkmasında etkilidir. hareketsiz yaşam, aşırı tuz tüketimi bu semptomları tetiklemektedir.

vertigonun belirtileri nelerdir?
- vertigo kulak kristallerinde başladıysa kulakta çınlama ve akıntı yapabilir.
- mide bulantısı, kusma görülür.
- kas ve kemik zayıflığı görülmektedir.
- orta kulak kemiğinde büyüme görülür.
- beyinden kaynaklı vertigo rahatsızlığında baş dönmesi, konuşma bozukluğu görülür.
- i̇şitme kaybı görülebilir.
- seslere karşı hassasiyet görülür.
- kişide sürekli uyku hali görülür.

sinir sistemindeki bozukluklar vertigoya zemin hazırlar. vertigo rahatsızlığının tedavisine başlamadan önce gerekli tetkikler yapılır. ve tedavi süreci başlar. tedavide en önemli husus hastanın beslenmesine gereken özeni göstermesidir. genel olarak beslenme düzenine dikkat edilmesi bu rahatsızlığın tedavisinde büyük rol oynamaktadır. uzmanların kontrolünde kas ve iskelet sisteminin güçlenmesi adına egzersizler yapılabilir.

vertigo tanısı nasıl konulur?
vertigo adı verilen hastalık bir nevi baş dönmesi olarak ta bilinir. bu rahatsızlığın tam olarak tanısının oluşturulabilmesi için hastanın hissettiklerini net olarak aktarabilmesi önemlidir. sonrasında yapılacak birtakım tetkikler ile merkezi sinir sistemi ve beraberinde iç kulak yapısıyla ilişkili tetkikler hastaya uygulanır.
eğer ki bu tetkikler sonrasında hekim hastanın beynine giden kan akışının yetersizliğinden şüphe duyması halinde bu defa da mr, doppler ultrason ve kateter anjiyografi yöntemlerini hastaya uygulayabilir. bu şekilde hastaya vertigo tanısı net şekilde konulabilir.

vertigo tedavisi nasıl yapılır?
vertigo rahatsızlığının tedavisi hastaya yapılan tetkikler sonrasında altta yatan farklı bir rahatsızlık durumuna göre tedavi yöntemi uygulanır. eğer kişide orta kulak iltihabı oluşmuş ise bu defa da antibiyotik tedavisine başlanmalıdır. fakat kulakta tedaviye karşılık iyileşmeyen bir durum var ise cerrahi operasyona gerek duyulabilir.
benign paroksizmal pozisyonel vertigo hastalığı türünde vertigo birkaç ayda kendiliğinden de iyileşme gösterebilir. fakat bazı vertigo durumlarında hekimler hastaya göre farklı manevralar uygulayabiliyor. nadirde olsa kimi hastalar birtakım tedavi yöntemleri uygulanmış olsa da iyileşme göstermeyebiliyor. böyle hastalara iç kulak cerrahi işlemi uygulanabilir. vertigo hastaları genellikle ani hareketlerden kaçınmalı ve başını zorlayabilecek ani hareketleri yapmamaya özen göstermelidir.
vertigo rahatsızlığını yaşayan kişiler özellikle yüksek alanlarda çalışmamalı ve ayrıca tehlike içeren cihazlar kullanmamalıdır. bol sıvı tüketimine özen göstermeli ve istirahat etmeleri gerekir. ayrıca bu hastalığa sahip kişiler tütün, alkol kullanımından uzak kalmalıdır. bu hastalığın tedavi aşamasında hastalara ayrıca fizik tedavisi de uygulanmaktadır.

vertigo hastaları hangi aşamada hekime başvurmalıdır?
vertigo rahatsızlığı şüphesi duyuyorsanız veya sürekli olarak baş dönmesi, mide bulantısı gibi şikayetleriniz var ise ve şu belirtileri de sık yaşıyorsanız:
• denge kaybı
• çift görme
• bilinç kaybı
• kollarda ve bacaklarda halsizlik, güçsüzlük hissi
• baş ağrısı
• konuşma güçlüğü
vertigo hastaları genel olarak kendisinin ve aynı zamanda etrafındakilerinde dönüyor olduğu hissini yaşar. benign paroksizmal pozisyonel vertigo’da rahatsızlığında bu belirtileri sık yaşıyorsanız uzman bir kbb hekiminden yardım talep etmeniz sağlıklı olacaktır.
metabolik cerrahi nedir, nasıl uygulanır, son yılların en sık karşılaşılan sağlık sorunlarından biri olan diyabet, tedavi edilmediği süre içerinde ilerleyen yıllarda kişinin vücudunda ve diğer organlarında tahribatlara yol açarak kişinin hayatında ciddi sağlık sorunları meydana getirir. metabolik cerrahi nedir, diye merak edilen bu son yıllarda sıkça karşılaştığımız terime halk arasında şeker veya diyabet ameliyatı da denilmektedir. yüksek kolesterol, yüksek tansiyon, diyabet sorunu ve obezitenin görüldüğü kişilerde daha fazla olan metabolik sıkıntıların çeşitli ameliyat yöntemleriyle tedavi edilmesine metabolik cerrahi denilmektedir.
hasta olan kişi bu kolesterol seviyesinin yüksekliğini veya aşırı kiloya sahip olup ta herhangi bir zayıflama girişiminde bulunmuyorsa kişinin diğer kişilere nazaran kalp ve damar hastalıklarına yakalanma riski çok fazladır. obezite, tansiyon ve diyabet üçlüsü kişide varsa ya da bu hastalıkların bir tanesinin bile kişide olması hastanın iç organlarında tahribatlar oluşturarak sağlıklı organların işlevini kaybetmesine sebebiyet vermektedir. bu hastalar için erken tanı oldukça önemlidir. bu sağlık sorununu yaşayan kişilerin mutlaka bir dahiliye uzmanıyla görüşmesi ve gerekli tetkiklerin uygulanması gerekir.

metabolik cerrahi kimlere uygulanır?
metabolik cerrahi, tip 2 adı verilen diyabet hastalarına uygulanmakta ve akabinde sağlıklı sonuçlar elde edilmektedir. egzersiz yaparak ya da kilo kontrolü sağlayan ilaçlar kullanılarak ve insülin kullanıldığı halde hala istenilen sonuca ulaşılamayan hallerde cerrahi girişim yöntemine başvurulmaktadır. yalnız farklı diyabet çeşitleri de vardır. tüm diyabet hastaları bu operasyondan istediği sonucu alamaz. tip1 adı verilen diyabet hastası olan kişiler bu metabolik cerrahi tedavisinden fayda sağlayamazlar. metabolik cerrahi kimlere uygulanır dersek eğer, fazla kilo sahibi olan obezite hastalar ve diyabet türü tip 2 olan kişiler bu cerrahi operasyondan sağlıklı sonuç alabilirler.
ayrıca diyabet hastası olan kişinin bu cerrahi operasyondan olumlu sonuç alabilmesi için henüz pankreastan insülin salgılanmasının yeterli olması gerekmektedir. yani pankreasın sağlıklı çalışması ve zarar görmemiş olması gerekir.

metabolik cerrahi nasıl uygulanır?
metabolik cerrahi, birçok farklı yöntemle hastaya uygulanır. en çok tercih edilen hastanın daha çabuk iyileşmesini destekleyen yöntemlerden birisi de kapalı denilen laparoskopik yöntemdir. metabolik cerrahi nasıl uygulanır, acı verir mi diye sorarsak eğer bu yöntemde hastada aletlerle 4 veya 5 delik oluşturarak hastaya metabolik cerrahi uygulaması yapılır. hasta da büyük bir ameliyat kesiği olmaz. daha az acı hissederek yapılan bu cerrahi girişim sonrası ameliyat izi ve dikiş problemi olmadığından hasta günlük hayatına kısa zamanda kavuşabilir. ameliyat süresi 1 veya 3 saat hastanın durumuna göre sürebilmektedir. hasta ameliyat sonrasında 3 gün hastanede kalarak kısa zamanda günlük hayatına dönebilmektedir.
metabolik cerrahi ameliyatı hasta kişinin pankreasın sağlıklı çalışmasıyla yakından ilgili bir operasyondur. birçok farklı metabolik cerrahi ameliyat yöntemi olmakla beraber kişinin pankreası ve obezite seviyesi dikkate alınarak karar verilir. bu cerrahi operasyonu düşünen kişilerin öncelikle endokrinoloji uzmanından randevu talep ederek gerekli testleri yaptırması gerekir.

metabolik cerrahi ameliyatı sonraki süreç nasıldır?
metabolik ameliyat sonrası süreç nasıldır, denildiğinde öncelikle ameliyattan sonraki ilk 1 ay içerisinde operasyon geçiren kişinin vücudunun alışma ve adaptasyon süreci başlamaktadır. operasyon sonrası kişinin vücudunda metabolizması yenileneceğinden kişinin kan şekerinde ve tansiyon değerlerinde artışlar görülebilir. bu durum olasıdır. metabolizmanın alışma evresidir. kişiler bu süreçte kendisini yorgun halsiz ve enerjisi düşük hissedebilirler. metabolik cerrahi ameliyatı sonrasındaki iyileşme dönemi her hastaya göre farklılık gösterecektir.
metabolik cerrahi ameliyatının birtakım hastalarda iyileşme sürecinde farklılıklar oluştursa da genel anlamıyla kişinin ameliyat öncesi yaşadığı sıkıntılardan kurtulma ve rahatlama yaşadığı bir gerçektir.
varis nedir, tedavi yöntemleri nelerdir, varis denilince ilk akla gelen şey damarlarda meydana gelen şişlikler ve morluklardır. günümüzde fazla ayakta kalmayı gerektiren meslekler haricinde kadınlarımızın da ortak problemidir. ağrılarla ve şişliklerle kendini gösteren varisler kimi zaman uykudan uyandıran kramplarla, ağrıyla ortaya çıkar.
varisin büyüklük derecesine göre tedavi yöntemleri değişmektedir. bazı kişilerde görsel anlamda sorun yaratırken, kimi kişilerde de ağrı, şişlikler gece krampları ile kendini göstermektedir. varis aslında bir nevi de kılcal damar sorunudur. nasıl hassas ciltli kişilerde kılcal damar çatlaması görülürken, bazı kişilerde ise kılcal damar problemi bacaklarda varis şeklinde ortaya çıkar.
kılcal damar çatlamalarının günümüzde neden kaynaklandığı pek bilinmese de at kestanesi bitkisinin genişleyen kılcal damarları büzüştürüp kanamayı azalttığı bu sayede varis ağrılarının azaldığı ve kılcal damar görünümünün düzenli kullanımda azaldığı gözlenmiştir.

varisin belirtileri nelerdir?
varisler damarlardaki genişlemenin boyutuna göre belirtiler vermektedir. sadece bacaklardaki görüntüyü bozarak can sıkıcı bir hal alan damar genişlemesi haricinde, ileri boyutta olup ta ağrı, sızı, kramp yapıp sosyal hayatı kötü etkileyen durumlarda belirtiler arasındadır. belli başlı olarak varis oluşumunun belirtileri şöyledir:
• bacaklarda ağrı, sızı
• bacak damarlarında görülen mavi ve mor arası şişlikler
• bacaklarda oluşan ağrı hissi
• bacaklarda oluşan uyuşukluk
• karıncalanma hissi
• kaşınma
bu şekilde belirtileri olan varisli damarların zamanında tedavisinin yapılması gerekmektedir. zira toplardamarlarda oluşan venöz yetersizliği hastanın ilerleyen yıllarında farklı ve daha ciddi sağlık sorunları yaşamasına zemin oluşturabilir.

varisten korunmak i̇çin neler yapılmalıdır?
• uzun süre ayakta kalmak : uzun süreli ayakta kalmayı gerektiren bir meslek sahibiyseniz eğer 15 20 dakika sabit değil de ufak egzersizler yaparak hareketsiz kalmamaya özen gösterin.
• kan dolaşımını arttırmak: bu nasıl olur? vücudumuzdaki kan dolaşımını harekete geçirmenin en kolay yolu yürüyüş yapmaktır. günde 30 dakika düzenli yürüyüş hem kilo vermenize, hem de kan dolaşımınızı harekete geçirerek varis oluşumunu, var olan varislerinizin de ağrılarının azalmasına neden olacaktır.
• bitkisel tedavi: küçük çaplı varisler için iyi bir tedavi yöntemidir. at kestanesi kürü varislerinize iyi gelecektir. hemen hemen her aktarda bulunabilecek bir bitki olan at kestanesini saf zeytinyağıyla harmanlayıp bekleterek bu kürü elde edebilirsiniz.
• varis çorapları: genelde ülkemizde çok fazla tercih edilmeyen bir yöntemdir. varis çorapları kadınlarımız tarafından pek kullanılmamaktadır. ama düzenli kullanıldığında varis ağrılarına iyi geldiği, kişiyi rahatlattığı gözlemlenmiştir.

varisler sorun oluşturur mu?
varisli damarların belirgin hale gelmesi ve aynı zamanda kabarık görünüm oluşturması kişiyi görsel olarak rahatsız edebilir. bacaklarda ağrı ve kramplar oluşabilir.

i̇leri boyutlarda varis tedavisi
eğer ki varisleriniz sadece görsel anlamda sorun teşkil etmiyorsa ve yukarıda saydığımız aktiviteleri yapıyor ve yine de ağrı ve kramplarınız dayanılmaz oluyorsa kalp damar cerrahıyla iletişim kurmanız sağlıklı olacaktır. varis tedavisinde en temel yöntem elbette ki varisli damarın çıkarılması işlemidir. klasik olan bir yöntem olmakla beraber sağlıklı sonuç verende bir yöntemdir. i̇yileşme süreci biraz uzun olabilse de varisin tamamen yok olmasını sağlar.
varis tedavisinde kullanılan bir diğer yöntemse damarın içine verilen köpük yöntemidir. fakat bu yöntemde varisli damarların yeniden oluşma ihtimali oldukça yüksektir. lazer dalgalarıyla yapılan varis tedavisinde varisli damarın içine kateter yerleştirilir. lazer ışınlarının yardımıyla varisli damarı yakılma işlemi tamamlanır. bu şekilde uygulanan tedavi yönteminde hasta aynı gün evine dönebilir ve günlük aktivitelerine devam edebilir. lokal anestezi verilerek uygulanan tedavide iyileşme süreci seri olur.
grip aşısı ve bilinmesi gerekenler, grip, özellikle sonbahar ve kış aylarında son derece yaygın bir hastalık olup bebeklerde, çocuklarda ve yaşlılarda ciddi sıkıntılar yaratan ve hatta önlem alınmadığı taktirde ölüme sebebiyet veren bir hastalıktır. her yıl milyonlarca insan gribe yakalanır ve hastaneye kaldırılır ve birçoğu da maalesef hayatını kaybeder. gribe karşı kendimizi korumak ve başkalarına da bulaşma riskini ortadan kaldırmak için grip aşısına ihtiyaç duyarız. grip aşıları mevsimsel olarak yenilenmesi gereken bir aşı çeşididir. ayrıca bugün aşı oldunuz diyelim etkisini iki hafta sonra göstermeye başlayacaktır.
o yüzden dir ki grip aşısını mutlaka hastalığa yakalanmadan 2 hafta öncesinden yaptırmak gereklidir. yılda iki kez grip aşısı yaptırmak yeterli olacaktır. bu aşı kişiyi hastalığa karşı % 80 oranında koruma sağlar. ayrıca aşının koruma etkisi gençlerde daha fazla olup, yaşlılarda bu etki azalmaktadır.

grip aşısı nasıl uygulanır, ve yan etkileri var mıdır?
grip aşısı kas içerisine uygulanır. grip aşısı olacak kişinin eğer ki farklı bir aşı olması da gerekiyorsa grip aşısı farklı bir yere de enjekte edilebilir. fakat yumurta ya karşı bir hassasiyeti ve alerjisi olmayan kişilere bu aşı yapılabilir.
grip aşısı uygulanan alanda kızarıklık, ağrı, morarma ve sertleşme görülebilir. grip aşısı olan kişilerde ateşle beraber titreme, üşüme, kas ve eklem ağrıları oluşabilir. bu yan etkiler çok önemli değildir. birkaç gün içerisinde kendiliğinden kaybolur. çok nadir olarak bazı kişilerde beyin iltihabı, uyuşmalar ve havale nöbeti gibi ciddi reaksiyonlar gösterebilir. böyle bir durumda mutlaka en yakın hastaneye gitmeniz önerilir.

grip aşısını mutlaka yaptırması gerekenler
1 -65 yaş üzeri kişiler
2- şeker hastalığı olanlar böbreklerinde işlevsel bozukluk olanlar
3- bağışıklık sistemi zayıflamış kişiler
4- bu hastalığa yakalanma riski yüksek yerlerde çalışan hemşire ve sağlık personelleri
5- huzur evleri sakinleri
6- hamile bayanlar
grip aşıları kişiyi % 100 bu hastalıktan korumaz. özelliklerde çalışma hayatının içerisinde olan genç kişilerin bu hastalığı daha kolay ve kısa zamanda atlatabilmeleri açısından önemlidir.

grip aşısının yapılmaması gereken durumlar nelerdir?
grip aşıları genellikle hemen her bireyi grip hastalığına karşı korur ve bu hastalığın oluşsa bir hafif şekilde atlatılmasını sağlar. fakat kimi kişilere grip aşısı yapılmamalıdır. i̇şte o kişiler:
• grip aşısının içinde yer alan bir maddeye karşı alerjisi olanlar
• kişide eğer orta veya yüksek ateş olması gibi durumlarda aşı uygulanmamalıdır.
• grip aşısının dozunun tam olarak ayarlanmaması durumunda kişide aşı sonrası görülen farklı reaksiyonlar
• kişide grip aşısı uygulandıktan sonra ortalama 6 hafta içinde guillain- barre sendromunun oluşması durumunda aşı uygulanmamalıdır, uygulanacaksa bile dozu iyi ayarlanmalıdır.

grip rahatsızlığı genel olarak kişileri mayıs ve akim ayları dönemi süresince etkisi altına alabiliyor. 1 ile 5 yaş arasındaki küçük çocukları ve beraberinde astım hastalığı olan çocukları olumsuz etkileyen grip hastalığından korunabilmek için bol c vitamini ve düzenli su tüketimine özen gösterilmelidir. grip aşıları aşıya karşı herhangi bir alerjisi olmayan kişilere ve 6 aylığı geçmiş tüm çocuklara ve yetişkinlere yapılabilmektedir. eğer ki eylül ayında aşı çıkmışsa bu aşı mutlaka ekim ayına kadar yaptırılmalıdır.
yumurtaya karşı hassasiyeti olan kişilere ve çocuklara da grip aşısı uygulanabilir, herhangi bir sorun oluşturmayacağı uzmanlar tarafımdan bildirilmektedir. grip aşısı 6 ile 8 yaş arasındaki çocuklara genellikle birer ay arayla iki doz halinde uygulanmalıdır. lakin 8 yaşından büyük çocuklara bu aşı tek doz halinde uygulanabilir.
göz kuruluğu nedir, nasıl önlenebilir, göz kuruluğu, kış aylarında havanın soğuması, hava kirliliği, rüzgar gibi nedenlerle dış mekanlarda vakit geçirdiğimizde bizleri tehdit ederken, klimalı ortamlarda ise nemsiz havaya maruz kaldığımız için bu mevsimsel değişikler bizlerde göz kuruluğuna sebebiyet vermektedir. gözün nemli kalmasını sağlayan gözyaşının yetersiz oluşu ve kalitesiz gözyaşı üretmeye başlaması göz kuruluğuna neden olmaktadır. göz kuruluğu, gözün ön kısmını koruyan ve gözün ıslak kalmasını sağlayan tabakanın düzensiz veya yetersiz olmasıdır.
kontakt lenslerin kullanımı, sigara kullanmak, uzun saatlerce araba kullanmak, bilgisayar ve telefon ekranına sürekli bakmak göz kuruluğuna sebebiyet vermektedir. göz kuruluğu sıkça karşılaşılan sağlık problemlerinden birisi olmakla beraber kadınlarda ve yaşlılarda sıklıkla görülmektedir.

sakın ola ki göz kuruluğunu i̇hmal etme!
göz kuruluğu her yaşta meydana gelmekle beraber yaşlılarda daha fazla görülmektedir. bunun nedenleri ise yaşla beraber gelişen gözyaşı kalitesinin azalmasıdır. kadınlarda ve yaşlılarda sık görülen göz kuruluğu menapoz döneminden sonra kadınları daha fazla etkilemeye başlamıştır. göz tansiyonu, depresyon, diyabet ve birtakım ilaçların kullanılması kalitesiz gözyaşı üretilmesine neden olurken zamanla gözün bulanık görmesi ve gözün ön kısmında olan korneanın hasar görmesine neden olur. o yüzden dir ki göz kuruluğu ihmale gelebilecek bir sağlık problemi değildir. tedavi edilmediği taktirde göz kaybına yol açabilir.

göz kuruluğunun belirtileri
göz kuruluğu sağlık sorunundan muzdarip olan kişilerde genellikle en fazla şu şikayetler dile getirilir.
*gözlerde batma hissi
*yanma
*yabancı cisim varmış gibi hissetmek
*göz ağrısı
*kaşınma

bu belirtilerin haricinde ayrıca hastanın gözlerinde kızarıklık oluşabilir. hastanın gözlerinde bir kuruluk oluşuyorsa hasta çoğu kez günlük olarak yaptığı faaliyetlerde zorluk yaşayabilir. ayrıca sürekli bilgisayar başında olması gereken bir işe sahipse bu şekilde de kişinin gözünde göz kuruluğu sorunu oluşabilir. göz yapısında kuruluk olan kişiler özellikle bilgisayar, tablet ve telefonu sık kullandıklarında gözlerinde yaşarma ve yorulma olduğunu belirtmektedirler.
ne zaman doktora gidilmelidir?
göz kuruluğu televizyon izlerken, kitap okurken bilgisayar kullanırken gözlerinize bir şey kaçmış gibi hissettiriyorsa yanma, sulanma ve batma, kızarıklık gibi şikayetleriniz varsa uzman bir göz doktorundan randevu alarak birtakım göz testlerinden geçmelisiniz. ve doktorunuzun da tavsiyesiyle a vitamini alımına başlayabilirsiniz. a vitamini düzenli olarak kullanıldığında gözler açısından olumlu etkileri vardır.

nasıl tedavi edilebilir, nasıl önlenebilir?
göz kuruluğu yaşayan hastalara öncelikli olarak gerekli muayene sonrasında suni gözyaşı damlalarının kullanılması önerilir. bu damlalar ile kişinin şikayetleri azalacaktır. gözyaşı damlaları belirli aralıklarla bir süre kullanılmalıdır. şu önerilerle göz kuruluğu önlenebilir:
- kişinin odası havalandırılarak nemli ortamın korunmasının sağlanması
- klimalı ortamlardan uzak kalmak
- sigara dumanına ve toza maruz kalmamak
- kontakt lens kullanımı varsa eğer lensin kullanım ömrüne dikkat etmek oldukça gereklidir.

suni gözyaşı damlası kullanılmasına rağmen şikayetler halen devam ediyor ise var olan gözyaşının gözde kalmasını sağlamak için punktum tıkaçları adını verdiğimiz farklı yöntemler kullanılabilir. göz kuruluğu hiç kuşkusuz ki kişinin yaşam kalitesini olumsuz etkileyen bir sağlık problemidir. zira göz kuruluğu yaşayan kişiler genel olarak farklı bir rahatsızlık duymasalar da gözlerinde yorgunluk ve batma şikayetlerinden dolayı huzursuz hissederler.
göz kuruluğu şikayetleri süreç içinde doğru şekilde tedavi edilmediği durumlarda kişinin gözlerinde daha ciddi sağlık sorunlarına zemin oluşturur. eğer kişinin farklı göz rahatsızlığı da varsa göz kuruluğu da bu duruma eşlik ederek kişinin kornea tabakasının dahi olumsuz etkilenmesine neden olur.
menisküs nakli nedir, nasıl teşhis edilir, menisküs, diz eklemleri 3 adet kemikten oluşmaktadır. uyluk, bacak kemiği ve öndeki diz kapağı kemiğidir. dizde bulunan eklem bağları kıkırdak yapıdaki menisküslerle güçlendirilmektedir. dizlerimizde iç ve dış olmak üzere iki adet menisküs bulunmaktadır. diz yastıkları ve eklem arasında amortisör görevi gören menisküsler dizlere doğrudan basınç uygulandığı taktirde hasar görmesini engellemekle görevlidir. menisküs yırtıklarında farklı tedavi yön temleri bulunmaktadır. diz içine yapılan hyaluronik asit tedavisi, fizik tedavi yöntemi, ilaçlı tedaviler bandaj, dinlenme gibi tedavi süreçlerinden yeterli sonuç alınamadığı taktirde başvurulan cerrahi yönteme menisküs nakli denmektedir. eğer dizlerinde operasyon gerektiren menisküs yırtığı teşhisi konan hastaların ihmal etmeden bu operasyonu geçirmeleri gerekmektedir. bu yırtıkların teşhisinde doktor muayenesi gerekmektedir. kişinin eğer menisküs yırtığı ciddi boyutlarda ise günlük faaliyetlerinin kısıtlayıcı boyutlarda ise kişi mutlaka menisküs nakli operasyonunu geçirmesi yerinde olacaktır. genç hastalarda daha çok dizde burkulma şeklinde ve dönme şeklinde kendini gösteren menisküs, ileriki yaşlarda ki kişilerde çömelme, eğilme gibi basit hareketlerde bile kişinin dizlerinde kilitlenme hissi meydana getirir. bu sıkıntıları yaşayan kişilerin ortopedi uzmanıyla görüşerek gerekli birtakım testleri yaptırması gereklidir.

menisküs nakli kimlere uygulanmaktadır?
menisküs transplantasyon operasyonu dizinde menisküs teşhisi konan hastalara yapılmaktadır. genç hastaların diz kapaklarında futbol, basketbol gibi sporları yapan kişilerde zaman içerisinde diz kapaklarında aşınmalar oluşmaktadır. bu gibi kişilerde sıklıkla menisküs yırtıkları oluşmaktadır. genellikle 10 yaş ve 40 yaş arası kişilerde daha çok genç yaşlarda görülen bu menisküs yırtılmaları kimi kişilerde daha erken farkedilirken, kimisinde ise artık yürümeyi bile zor hale getirmesinden dolayı geç bir aşamada kendisini gösterebilmektedir. menisküs nakli kimlere uygulanmalı dersek eğer, diz kapaklarında artık bandaj, buz tedavisi, fizik tedavi, ve diz kapağı içine enjekte edilen iğneler bile ağrıya ve hareket kısıtlılığına çare olmuyor ise bu durumda bu hastaların menisküs yırtıkları ciddi boyutta olup cerrahi operasyon gerektirebilir.

menisküs nakli ameliyat öncesi bilinmesi gerekenler
- hastanın yaşı
- hastanın mesleği ve sosyal hayattan beklentileri
- menisküs yırtığının derecesi
- hastanın fiziksel aktivite durumu
- menisküs yırtığının tipi
- menisküs yırtığının oluştuğu alan
bu gibi etkenler menisküs nakli ameliyatı hiç geçirmemiş kişilerde dikkate alınması gereken ögelerdir.

menisküs nakli nasıl yapılır?
hastanın menisküs yırtığı ve dizindeki tahribat incelenerek ve hastanın menisküs şikayetleri dinlenerek genel bir kanıya varılır. eğer hasta bugüne kadar ilaçlarla yapılan tedavi süreçlerine rağmen hala birtakım şikayetleri devam ediyor ise örneğin hastada yürüme kabiliyetini engelleyici durumlar yaşanıyorsa veya dizdeki şiddetli ağrılar günlük hayatını idame ettirmede sıkıntı veriyorsa kişiye bu durumda menisküs nakli ameliyatı olması tavsiye edilir. menisküs transplantasyon uygulaması nasıl yapılır sorusunun cevabını aşağıda maddeler halinde bulabilirsiniz:

- menisküsün bütünü zarar görmüş ise menisküs dokusunun çıkarılması kısa vadede hastaya olumlu sonuçlar vermektedir.
- bazı durumlarda menisküs yırtıkları birbirine bağlanıp dikilerek onarılabilir.
- menisküs nakli yani menisküs nakli hastaya uygulanabilir.

menisküs nakli uygulaması açık cerrahi girişimler yerine hastanın daha kısa sürede iyileşmesine olanak veren kapalı cerrahi yöntemler de uygulanır. hastada küçük bir kesi açılarak kamera ve kuşun kalem boyutunda olan mafsal içeriye yerleştirilir. bir veya daha fazla kesi yapılarak cerrah yırtık olan kıkırdağı onarmak için diz içerisine başka yöntemler uygulamak isteyebilir. cilde uygulanan kesikler çok küçük olduğundan kişiye ağrı ve acı hissettirmez. bu ameliyat hastaya genel anestezi verilerek uygulansa da kimi hastalar lokal ya da epidural yöntemleri tercih edebilirler.
modern çağın hastalığı sinir sıkışması nedir, neden olur, belirtileri nelerdir, günümüzün en sık görülen hastalıklarından biri olan sinir sıkışması, kemiklerin, kasların ve kıkırdağın bir sinire çok fazla baskı uygulaması sonucunda baskı yapılan kısımda sinir sıkışması meydana gelir. burada ki basınç sinirin zamanla işlevini bozarak ağrıya, uyuşukluğa ve güçsüzlüğe yol açar. kişinin neresinde sinir sıkışması oluşursa o kısımda zaman içerisinde uyuşukluk ve karıncalanma hissi ve hareket kısıtlılığına neden olacaktır. sinir sıkışması ayak bileklerinde, boyunda görülebileceği gibi kişinin el bileklerinde de parmaklarında görülebilir. el ve parmaklarda görülen sinir sıkışmasının bir diğer adı da karpal tünel sendromudur.

en fazla görülen sinir sıkışması sendromları neler olabilir?
günümüzde karpal tünel sendromu olarak bilinen sinir sıkışması hemen her bireyde görülebilen bir rahatsızlık halidir. erkeklere oranla kadınlarda daha sık görülmektedir.

en fazla karşılaşılan sinir sıkışması sendromları ise:
• karpal tünel sendromu: en sık görülen sinir sıkışması türüdür. genellikle hastanın el bileği çevresinde sinir sıkışması oluşur. burada oluşan sinir el bileğinden başlayarak baş parmağa kadar uzanıyor. dolayısıyla kişinin el bileğinde oluşan sıkışma hastanın baş parmağına kadar geliyor ve bu kısımlarda ağrı, uyuşma ve hareket kısıtlığı oluşturuyor.
• meralgia paresthetica: hastanın uyluk kısmında duyu sinirleri alt eksteremitede geçtiği kısımlarda baskı oluştuğunsa meralgia paresthetica adı verilen sıkışma oluşur. bu bölgedeki sıkışma tam olarak pantolon cebinin yer aldığı yan dış bölgede oluşur. bu bölümde hastada duyu kaybı ve beraberinde ağrı oluşur.

sinir sıkışmasının nedenleri
sinir sıkışmasının oluştuğu eli ya da parmağı aşırı kullanmak, tiroid hastalığı, duruş bozuklukları, şeker hastalığı, ruhsal hastalıklar ve gebelik bu hastalığın en fazla görüldüğü durumlardır. sık olarak el hareketlerini zorlamak ve uzun süre mouse kullanan kişilerde bilekler uzun süre sabit durduğunda sinire baskı yaparak sinir sıkışmasını tetiklemektedir. sürekli temizlik yapan sağı solu silen ev hanımları da temizlik bezini sürekli sıkarak bileklerine tüm gücü yükleyerek o kısımda zaman içerisinde sinir sıkışmasına neden olacak yapısal değişikliklere sebebiyet verebilirler. sinir sıkışmasının olduğu kısımda zamanla belli başlı şikayetler ortaya çıkmaktadır. en belirgin kişiye rahatsızlık veren belirtileri ise geceleri uyutmayan ağrılar, uyuşukluk hali, duyu kaybı, sinir sıkışmasının olduğu elin ya da parmağın ilerleyen zamanlarda işlevini kaybetmeye başlamasıdır.

sinir sıkışmasının belirtileri
sinir sıkışmasının belirtileri her hastada farklı şekilde ortaya çıkabilir. boyun kısmında oluşan sinir sıkışmasında genellikle kişinin omzunda ağrı oluşur. ayrıca şu belirtilerde ağrıya eşlik eder.
• boyun, omuz ve kolda oluşan yanma ve ağrılar
• el bileğinde ve ayaklarda oluşan uyuşma
• kol ve omuz kısımlarında oluşan güçsüzlük
• el, omuz ve kollarda görülen his kayıpları
• geceleri kötüleşen el, kol ağrıları
• nesnelerin kavranmasında zorluk yaşanması
bu şekilde görülen belirtiler her sinir sıkışması türünde benzerlik göstermektedir. kavrayamama hissi karpal tünel sendromu belirtisidir.

sinir sıkışmasında tanı ve tedavi süreci nasıl olmalıdır?
bu makalemizin içerisinde saydığımız bu belirtileri sizlerde yaşıyorsanız eğer mutlaka ortopedi uzmanıyla iletişime geçerek gerekli tetkikleri yaptırmalısınız. genellikle bu hastalığın ilk evrelerindeyseniz ilaç ve ortopedik destek almanız önerilir. i̇laç kullanımın yanında eğer ki sinir sıkışmanız el bileklerinizdeyse mutlaka gün içerisinde ev işi yaparken yada elinizi kullanmanız gereken hallerde atel bileklik takmanız tavsiye edilmektedir. ateller düzenli kullanıldığında sinir sıkışmasından kaynaklı ağrılarınızı, el ve parmak uyuşmalarınızı giderecektir. atel düzenli kullanıldığında aynı şikayetleriniz devam ediyorsa o zaman sinir sıkışmasının olduğu kısm
kemik dansitometrisi nedir, kullanım alanları nelerdir, kemikleri tarayarak kemiklerdeki mineral yoğunluğunu ölçen ve kemiklerde oluşabilecek mineral kaybını önlemek amaçlı yapılan teste kemik dansitometrisi denilir. bir diğer adıyla kemiklerdeki güçsüzlüğü ve kırılganlık riskini belirleyen ölçüm sistemidir. kemik dansitometrisi belirli bir yaşın üzerindeki kadın ya da erkek cinsiyet ayrımı olmaksızın, osteoporoz seviyesinin belirlenmesinde kullanılan bir yöntemdir. bu test ile kemiklerdeki yoğunluğun ve mineral seviyelerinin ne durumda olduğu rahatlıkla tespit edilebilir. kemik yoğunluğu taraması yapılırken azda olsa radyasyon kullanılır. bu kemik dansitometrisi adı verilen yöntem kemik yoğunluğunun ölçülmesinde kullanılan standart bir tekniktir. bu yöntemle kemik ölçümü ağrısız ve kolay bir şekilde olmaktadır.

kadınlarda daha sık görülen kemik yoğunluğu kaybı özellikle bayanları 40 yaş sonrasında daha fazla etkilemektedir. çünkü menopoz devresinin yaklaşmaya başladığı dönemlerde kadınların kemik erimesi hastalığına yakalanma riski fazladır. erkeklerde durum biraz daha farklı olmakla beraber, kadınlar da menopoz sonrası kemiklerdeki kırılganlık durumu artar, herhangi bir düşme tehlikesine karşı kalsiyum tedavisine başlanmalıdır. kalsiyum takviyesi alınarak kemiklerdeki mineral kaybının önüne geçilmesi hedeflenir.

kemik dansitometrisi’nin kullanım alanları nelerdir?
bu yöntem sıklıkla osteoporoz tanısında kullanılan bir yöntemdir. daha fazla kadınlarda menopoz sonrası görülen kemik kırılganlığı ve yoğunluk kaybı tedavisi mümkün olan bir rahatsızlıktır. menopoz sonrasında yaşla birlikte kemiklerdeki kalsiyum ve minerallerin yetersiz kalması sonucunda kadınlarda kemik erimesi oluşabilir. bu rahatsızlığın tanısında kullanılan bu yöntemle kemiklerinizin yoğunluğu net şekilde görülecektir.

özellikle bu tetkikler şu kişilere yapılması uygun bulunmaktadır:
- 60 yaş ve üstüyseniz
- sigara kullanımınız fazlaysa
- alkol alıyorsanız
- menopoza girdiyseniz
- düşük kalsiyum alımınız var ise
- kemik kaybına yol açan birtakım ilaçları uzun süre kullandıysanız
- kemik kırıklığınız varsa
- kronik bir rahatsızlık geçmişiniz varsa
- olması gerekenden az vücut ağırlığınız varsa
- boyunuz olması gerekenden daha kısa gibi duruyorsa
- daha önce tapılan röntgen çekimlerinde osteoporoz dan şüphe duyulduysa
- kronik şeker hastasıysanız
bu gibi şikayetleriniz varsa kesinlikle bir doktorla iletişime geçip, kemik dansitometrisi testini isteyebilirsiniz. kemik yoğunluğu taramaları ayrıca tedaviye başlanıp ta tedavinin nasıl seyrettiğinin araştırılmasında da kullanılır. bu hastalığa yakalanan kişilerin birtakım ilaçları almayı reddetmeleri durumunda hasta kişi fark etmeksizin kemik yoğunluğunda ciddi anlamda azalmalar oluşur.

kemik dansitometrisi nasıl uygulanır?
kemik yoğunluğu taramaları, incelenen vücudun bölgelerinin sayısına göre ve kullanılan ekipmanlara göre değişmektedir. genellikle 10 ile 20 dakika arasında değişen taramalar yapılırken sizden soyunmanız ve bir önlük giymeniz istenir. daha sonrasında kemik taramasının yapılacağı masaya yatarak, x ışınlarının yoğun olduğu cihaz üzerinizde gezinmeye başlayarak kemik taramanızı gerçekleştirir.
genel olarak cihaz daha fazla kalça ve omurga kemiklerinizin arasında giderek tarama yapar. sıklıkla bu bölgelerde görülen ağrılardan dolayı erime bu bölgelerde daha fazla olmaktadır. kalçanızın incelenmesi esnasında yanınızda olan teknisyen ayağınızı kalçanın iç tarafa dönmesini sağlayacak şekilde destekleyerek cihazın çalışmasını kolaylaştırır.
kemik yoğunluğunun ölçülmesini sağlayan yöntem oldukça basit ve ağrısız olmaktadır. sadece kemik taramanız yapılırken cihaz üzerinizde olduğu sırada kaliteli net görüntüler alınabilmesi adına hareket etmemeniz gerekir.

kemik dansitometrisi testi kimlere uygulanması sakıncalıdır?
40 yaş üstü her kişinin yaptırması gerekli olan, kemik dansitometrisi testinin şu kişilere yapılmasında sakınca olabilir:
- hareketsiz, sabit yatamayanlar
- hamile bayanlar
- omurgasında deformasyon olanlar
- tetkik öncesi ağız veya damar yoluyla kontrast etki yapan ilaç alan kişiler
bu yöntemin bu kişilerde uygulanması sıkıntı yaratabilir. dolayısıyla bu yaşanabilecek durumlarla karşılaşmadan zamanında bu testlerin yapılması gerekir.
hepatit nedir, hepatit türleri ve testleri nelerdir, hepatit hastalığı sadece ülkemizde değil tüm dünyada sıklıkla görülen bir sağlık sorunudur. bu hastalık genellikle çok kısa zamanda belirti göstermediğinden dolayı hepatit hastaları çoğu zaman hasta olduğunun farkında olmadan yaşamaktadır. özellikle bu hastalığın ciddi bir sağlık sorunu olduğuna dikkat çekmek adına her yıl 28 temmuz gününü bu hastalığı hatırlamaya odaklı olan dünya hepatit günü olarak belirlenmiştir.

her sene 28 temmuz günü özellikle bu hastalığın anlam ve öneminin daha iyi kavranması adında farklı temalarla hastalık anlatılmaya çalışılmaktadır. buradaki genel amaç elbette kişilerin hepatit hastalığına önem göstermesi ve gereken önlemleri alabilmesidir.

hepatit nedir?
hepatit rahatsızlığı için genel olarak karaciğerlerde oluşan enfeksiyon diyebilmemiz mümkündür. hepatit hastalığının genellikle b ve c türü insan hayatı üzerinde ciddi etkiler yaratabiliyor. bu hastalığın a, b, c, d, e gibi çok farklı türleri bulunmaktadır. bu hastalığın özellikle b türünde karaciğer de ciddi şekilde hasar oluşabiliyor. hepatit b hastalığı kişinin karaciğer kanseri, siroz gibi hastalıklara yakalanmasına zemin oluşturmaktadır.

hepatit hastalığının öne çıkan belirtileri
hepatit hastalığının öne çıkan belirtileri ve hepatit türleri nedir gibi son dönemlerde sıklıkla araştırmalar yapılıyor. kişiler çoğu zaman hastalığın belirtisini yaşasalar bile test olmadıklarından dolayı farkına varamayabiliyor.

fakat hepatit hastalığının sıklıkla görülen belirtileri şöyledir:
• kusma
• eklem ağrıları
• ateş
• i̇ştahsızlık
• halsizlik
• bulantı
• göz aklarında oluşan sararmalar
hepatit hastalığında oluşan belirtiler herhangi bir hastalıkta da görülebildiğinden çoğu zaman kişi hepatit hastalığını yaşadığını anlayabilmesi mümkün olmamaktadır.

hepatit türleri nelerdir?
hepatit hastalığının farklı türleri bulunur. bu türlere genellikle alfabetik bir sıralamayla başlayan isimler verilmiştir. hepatit hastalığının oluşmasına bu virüsler etken olsa da çoğu zaman kişinin kullanmış olduğu ilaçlar ve alkol kullanımı da hepatit hastalığına zemin oluşturmaktadır. en yaygın görülen hepatit türleri a, b ve c türleridir.

hepatit a: bu hepatit türü genellikle kişide kendiliğinden oluşur ve kısa zamanda kendiliğinden geçer. dolayısıyla bu hastalığın a türü bir kere oluştuysa tekrar etme olasılığı düşüktür. ayrıca kişinin karaciğerinde olumsuz etki oluşturmamaktadır.
hepatit b: hepatit b virüsü hastalarda karaciğer hasarı oluşmasına neden olur. karaciğer kanserine, siroza yol açması sebebiyle karaciğer yetmezliği ve ölümlere neden olabilir. hepatit b türü bulaşıcı olduğundan dolayı anneden bebeğe geçebilir. cinsel ilişki yoluyla bulaşma olasılığı yüksektir. fakat bu hastalığın risklerinden hepatit b aşısıyla korunabilmek mümkün olmaktadır.
hepatit c: hepatit rahatsızlığının c türünde ortaya çıkan belirtiler hemen hemen b virüsünde olduğu gibidir. dolayısıyla bu türde de karaciğer hasarı ve karaciğer kanseri oluşma riski fazladır. hastalığın bu türünün aşısı henüz bulunmamıştır.
hepatit d ve hepatit e: bu iki türünde mutlak surette bir tedavisi söz konusu değildir. d virüsü ise hepatit b virüsünün bulaşmış olduğu kişilerde sıklıkla görülür. eğer ki kişinin yaşam kalitesi düşükse ve sağlıksız bir ortama maruz kalıyorsa e virüsü de kişiye olumsuz etki yapabilir.

hepatit hastalığının tedavisi
hepatit hastalığının tam olarak tedavi edilebilmesi için ilk olarak hangi tür hepatit olduğunun test yapılarak belirlenmesi gerekir. hepatit b ve c virüslerinin neden olduğu hastalıkta kişiye özel bakım planları oluşturulmaktadır. antiviral tıbbi tedaviler uygulanarak virüsün ilerleyişi durdurulur. dolayısıyla kişide olması muhtemel olan karaciğer kanserinin oluşması önlenmiş olacaktır.
bol istirahat ve bol sıvı, su tüketimi hepatit b hastalığının seyrini değiştirebilir. aynı zamanda yiyeceklerin az yağlı olacak şekilde tüketilmesi, düzenli hekim kontrolü ve ilaç kullanımıyla bu virüs yok edilebilir.
reflü nedir, nasıl bir tedavi uygulanmalıdır toplumun % 20’lik bir kısmında sık görülen bu mide rahatsızlığı özellikle çocuklarda ve yaşlı kesimde ciddiye alınması gereken bir sağlık sorunudur.

peki nedir bu reflü:
reflü, yediğimiz yiyeceklerin mide asiti ile birleşerek yemek borusuna geri kaçma durumudur. oldukça rahatsızlık veren bu durum kişinin ağzına acı su gelmesi ile de bilinmektedir. çoğu zaman mide ülserleriyle karıştırılsa da reflünün en belirgin özelliği midede yanma ekşime ve hazımsızlık yaratır ve yatay pozisyona geçtiğiniz taktirde ağzınıza acı su gelerek sizi rahatsız ediyorsa sizlerde bir reflü adayısınız demektir. önemli sayılacak mide rahatsızlıklarından olan reflü tedavi edilmediği durumlarda mide kanserine zemin oluşturabilir.

bu gibi durumlarla karşılaşıyorsanız aman dikkat!
1- göğüsün ön tarafında midenin hemen üstünde yanma, ekşime varsa
2- göğüs ağrısı daha çok öne eğilirken ya da sırt üstü yatarken hissediliyorsa kalp krizi ile karıştırılabiliyor
3- ağıza ekşi ve acı su gelmesi
4- ağız kokusu
5- geğirme
6- yenilen yiyeceklerin zor yutulması boğaza takılacakmış hissi
7- israrla geçmeyen öksürükler
8- ses kısıklığı
9- tedaviye cevap vermeyen sık oluşan farenjitler
reflü hastalığı daha çok sık kilo alıp veren kişilerde ve beslenme tarzıyla yakından ilişkilidir. hareketsiz bir yaşam tarzına sahip kişilerde görülmekte olup fazla ilaç kullanımı ve hamilelikte sık görülebilir.

reflü tanısı nasıl oluşturulur?
reflü tanısı ilk olarak hastanın tüm şikayetleri dinlenerek belirlenir. kimi reflü hastalarında tam olarak net bir semptom oluşmadığından hasta kendisinde bu rahatsızlığın olduğunu anlamayabilir. dolayısıyla bu hastalığın tam olarak tanısının belirlenmesi için hastaya gastroskopi tekniği uygulanmalıdır. bu yöntemle hastanın mide kapağında bir sıkıntı olup olmadığına bakılır ve kişide mide fıtığı ya da yemek borusunda bir tahribat olup olmadığı detaylı incelenir. eğer ki hekim tarafından önerilirse hastanın midesinden bir doku örneği alınabilir.
ayrıca reflü hastalığının tanısının belirlenmesinde kullanılan bir diğer yöntemde phmetre adı verilen bir tekniktir. bu yöntemle hastanın yemek borusuna kaçan asit oranı belirlenir. manometre tekniği ise hastanın yemek borusunda reflü oluşmasına neden olabilecek farklı bir etken araştırılır.

reflünün tedavi süreci nasıl olmalıdır?
reflü, şikayetleriniz var ise gastroenteroloji uzmanıyla iletişime geçerek gerekli tetkikler yapılarak oluşturulan tanı gereğince ilaç tedavisiyle iyileşmenin olması mümkün bir hastalıktır. reflü şikayetlerinizi aza indirgemek için öncelikle beslenme tarzı değiştirilmeli sık aralıklarla az yenilmelidir. asitli içeceklerden, kakaodan uzak durmak çay ve kahve tüketimini azaltmak, baharatlı acı turşu gibi yiyecekleri tedavi süresince tüketmemeye özen gösterilmelidir. ve tabi ki stresli ortamlardan olabildiğince kaçınmak gereklidir.
geceleri uyurken yastığınızın altını destekleyerek mümkün olduğunca baş yükseltilmelidir. ayrıca kilo almamaya çalışıp var olan kilo korunmalıdır. bu sayede tedavi süresince reflü şikayetleriniz azalacak ve reflünün ilerleyip mide fıtığına ya da mide kanserine dönüşme riski kontrol altına alınacaktır.

reflü tedavisinde ameliyat
reflü hastalığının tedavisinde kullanılan birtakım yemek borusunun onarımını gerçekleştiren ilaçların yetersiz kaldığı durumlarda hastaya hekim tarafından reflü ameliyatı uygun görülebilir. eğer ki kişi reflü tedavisi süresince yaşam düzeninde değişikliğe gitmiyorsa ve akabinde beslenme düzenine gereği kadar özen göstermiyorsa belirli bir dönem sonra kullanılan ilaçların yetersiz gelmesi olabilecek bir sonuçtur.
reflü şikayetleri eğer ki kişinin diyet yapması ile dinmiyorsa bu defa kişiye cerrahi bir işlem uygulanabilir. reflü ameliyatı uzun vadede ilaç kullanan ama sonuç alamayan veyahut hayatları boyunca ilaç kullanmaları gereken genç hastalara hekim tarafından önerilmektedir.
nöropatik ağrı nedir, nöropatik ağrı tedavisi nasıldır gibi sorular son dönemlerde sağlık platformlarında sürekli olarak araştırılan bir konu haline gelmiştir. nöropatik ağrı denilen ağrı türü beyinde başlayan ve buradan kişinin tüm bedeninin uç kısımlarına kadar olan sinirlerin birtakım nedenlerden dolayı tahrip olması sonucunda gelişen ağrılardır.
nöropatik ağrılar, kişide hiçbir şekilde belirti olmadan bir anda oluşan ağrılar olmakla birlikte sinirsel nedenlerden kaynaklı bir ağrı türü olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. zira bu ağrı herhangi bir nedene bağlanmaksızın ansızın ortaya çıkan ve o anda kişinin huzursuz hissetmesine neden olan ağrı türüdür. bu ağrı türünü çoğu kişi spontane gelişen ağrı olarak ta bilmektedir.

nöropatik ağrıların belirtileri nelerdir?
nöropatik ağrıların çok sayıda semptomları mevcuttur. lakin her insan çoğu kez bunu anlamayabilir. genel olarak nöropatik ağrıların belirtileri şu şekildedir:
• ağrı
• yanma hissi
• uyuşma ve karıncalanma hissi
• donma hissi
• batma
• üşüme
• anormal şekilde keçelenme hissi
• hafif dahi olsa kişiye dokunulduğunda ağrının hissedilmesi

bu şekilde belirtileri olan nöropatik ağrı durumunda kişide kimi zaman ağrının yanında yanma hissi ve beraberinde garip şekilde batma hissi de olabiliyor. ayrıca kişide bu gibi ağrılar görüldüğünde şu detaylarda dikkatli şekilde değerlendirilmelidir.
• duygusal ve psikolojik sorunların varlığı
• uyku sorunları
• fiziksel zorlanma durumu
bu gibi durumlarında varlığı tespit edilirse kişide sinirsel kaynaklı gelişen nöropatik ağrıların geliştiğini rahatlıkla söyleyebilmemiz mümkündür.

nöropatik ağrıların nedenleri
nöropatik ağrılar genellikle tek bir rahatsızlık sonucunda oluşan ağrılar değildir. bu ağrı türünün ortaya çıkmasında birtakım farklı sağlık sorunlarının birleşimi vardır. farklı bir deyişle nöropatik ağrılar çoğu zaman çoklu skleroz rahatsızlık durumunun bir belirtisi olarak kendini gösterebilir. veyahut çoğu zaman bir trafik kazasında omuriliğin hasar görmesi sonucunda oluşabilir. bu ağrının kökeni sinirlerle bağlantılı olduğundan dolayı kişinin sinir sisteminde ve damarlarında oluşan bir tıkanma hali sinir hücrelerinde bu şekilde ağrılara sebebiyet verebilir.
nöropatik ağrıların oluşmasının yaygın nedenlerini şu şekilde sıralayabilmemiz mümkündür.
• çeşitli şekilde gelişen enfeksiyonlar
• beslenme bozukluğu
• genetik kökenli
• toksinlerin varlığı
• kanser hastalıkları
• metabolik bozukluk durumu
• enflamatuvar
bu nedenler genelde bu ağrının gelişmesinin zeminleri arasında gösterilmektedir.

nöropatik ağrıların tedavi yöntemleri nasıldır?
nöropatik ağrılar eğer sürekli olarak kişiyi rahatsız edici şekilde oluşuyorsa bu alanda uygulanan farklı yöntemlerle bu ağrılar hafifletilebilir. bu ağrının tedavisinde uygulanan yöntemler ağrının var olan süresiyle ilişkili olmamaktadır. nöropatik ağrıların tedavisinde kullanılan teknikler şu şekildedir:
• fiziksel tıp ve rehabilitasyon
• girişimsel tedavi yöntemi
• farmakolojik tedavi yöntemi
• bilişsel- davranışsal tedavi yöntemi

fiziksel tıp ve rehabilitasyon yöntemi
nöropatik ağrıların tedavisinde kullanılan yöntemlerden biri de fiziksel tıp ve rehabilitasyon tekniğidir. bu teknikte kişiye tens adı verilen elektriksel sinir stimülasyonu ve masaj, sıcak ve soğuk uygulamalar uygulanmaktadır.

bilişsel-davranışsal tedavi yöntemi
bu teknikte hastaya gevşeme ile beraber kişinin odak noktasının farklı bir yöne kaydırılması, meditasyon uygulaması gibi tedavi yöntemleri uygulanır.

girişimsel tedavi yöntemleri
bu tedavi yöntemi içinde genel olarak periferik sinir blokları ve spinal cerrahi tekniklerini barındırır.

farmakolojik tedavi yöntemi
farmakolojik tedavi teknikleri denilen yöntem aslında her birimizin bildiği ilaçla tedavi yöntemidir. bu tedavi yönteminde hastanın yaşamış olduğu semptomlara göre ilaç tedavisi uygulanır. lakin kimi hastalarda epilepsi ve buna bağlı olarak nöbetler oluşmaması için birtakım ilaç desteği de hastaya verilir.
ayrıca depresyon durumunda kullanılan anksiyete ve depresyon ilaçları ve opioidler kullanılması yoluyla tedavinin başarıyla tamamlanması sağlanır.
sinüzit nasıl geçer? özellikle kış aylarında havanın soğumasıyla sinüzit meydana gelmektedir. sinüzit başlangıç aşaması burun ve geniz akıntısıyla başlayarak günlük yaşamı olumsuz yönde etkilemektedir. nefes alıp vermek ve sürekli burun tıkanıklığı olmasıyla kişiyi huzursuz da etmektedir.
sinüzit’in başlangıcında müdahale edilmezse kısa süre içerisinde ilerleme sağlamaktadır. kafa kemiklerin arasında yer alan sinüslerin tıkanmasından dolayı işlevlerini getirmemeye başlamaktadır. sinüsler içerisi dolmasıyla hastalık içerisinde de farklı sorunlar meydana getirmektedir. evde bitkisel ve doğal yöntemlerden yararlanarak sinüzitten kurtulma yollarını sıraladık.

sinüzite ne iyi gelir?
• tuzlu ve karbonatlı su: sinüzit problemini kısa sürede çözmek isteyenler tuz ve karbonat karışımı yapabilir. bu karışımı suya dökün. dört beş kere buruna çekerek burun yolunu rahatlatabilirsiniz.
• burun spreyi. sinüsleri rahatlamaya yarayan burun spreyi sayesinde sağlığınıza kavuşabilirsiniz. kısa aralıklarla burun spreyi kullanmak sinüzite iyi gelecektir.
• yemeğe acı katmak: yemek içerisine acı katmak burun içerisinde sinüslerin açılmasını sağlayacaktır. burun rahatlamasına ve sindirim sisteminin hızlanmasını sağlayacaktır. ancak mide rahatsızlığı olan kişilerde acının fazla abartılmaması gerekmektedir. bir sorunu düzeltmek için başınıza yeni sorunlar açmayın. :)
• soğuk kompres yapmak: sinüzit bölgesine doğru buz ile soğuk kompres yapabilirsiniz. bölge içerisinde ağrıyı hafifletmesini sağlayarak baskıyı da azaltabilirsiniz. buz kompresi yapmak için buzdolabı poşetine yerleştirilen buzu ağrıyan bölgelere tutarak yapabilirsiniz. bekleme süresini dayanabileceğiniz süreye kadar tutarak yapabilirsiniz.
• fesleğen ve kekik yağı: sinüzit burun bölgesinde baskı yaparak rahatsızlık vermektedir. bu etkiyi azaltmak için suya bir iki damla kekik yağı ve fesleğen ekleyerek tüketilmesi sinüziti rahatlatacaktır.
• banyo yapmak: sıcak banyo yapmak buhar oluşmasıyla birlikte sinüzit yollarını açılmasını ve daha rahat nefes almanızı sağlar. buhar yolundan doğal yollarla burun yolunu açmak istiyorsanız kaynar suya nane yaprak atarak kokusundan yararlanabilirsiniz.
• tarçın: sinüzit çoğu kişide baş ağrısına dönüşebilir. bu baş ağrısından kurtulmanızda tarçın size yardım edebilir. bir adet yemek kaşığı tarçın tozun, yarım çay kaşığı sandalağacı tozunu macun kıvamına gelene kadar karıştırın gözlerinizin üst kısımlarına sürün.
sinüzit tedavisinde kendi denediklerinizle olumlu bir sonuç alamıyorsanız doktora görünmeniz gerekmektedir. sinüzit ilerlemesi farklı evreye gitmesini de sağlamaktadır.

sinüzit belirtileri nelerdir?
• uykuda horlama olması
• geniz akıntısı olmasıyla boğaz bölgesinde yanma
• göz çevrisinde ağrı ve baskı hissetme
• baş ağrısı olması
• geceleri öksürük tutması
• soğuk algınlığının başlaması
• koku almada zayıflık yaşanması
• ağız kokusu gelmesi
• burun akıntısı olması

sinüzite yakalanmamak i̇çin neler yapılmalı?
• yüksek yastık kullanmak: uyurken burun akıntısı olması durumunda sinüs kanalları tıkanmaktadır. yüksek yastık kullanmak burun tıkanıklığını engelleyerek gece yatarken daha rahat nefes almanızı sağlayacaktır.
• saçlarınızı kuru tutun: banyo yaptıktan sonra saçlarınızın tamamen kuruduğundan emin olun. daha çok uzun saçlı olan bireylerin bu dönem içerisinde dikkat etmesi gerekmektedir. sinüzit hastalığının 1.dostu ıslak saçlar ve soğuk ortamdır.
• sağlıklı beslenmek: bağışık sistemi her hastalıkta önemli rol oynar. sinüzite yakalanmamak için b, c ve e vitaminleri alınması gerekmektedir. özellikle günün en önemli öğünü olan kahvaltı da sağlıklı besinler tüketmeniz gerekiyor. ayrıca metabolizması hızlı olan kişilerde sinüzit olma ihtimali daha düşüktür. sindirim sistemi hızlandıran besinlerden yararlanmak bu süreçte sizi destekleyecektir.
• soğuk havalarda sıkı giyinin: genellikle mevsim geçişlerinde sinüzit hastalığı meydana gelir. birey dışarı çıktığında daha önceden sıcak olan havayı tespit edemediğinden bir anda vücut ısısı düşerek burun akıntısına davetiye açmaktadır. süreç içerisinde burun akıntısı sinüzite dönüşerek kişiyi olumsuz yönde etkiler. dışarı çıkacağınız zaman ilerleyen zaman içerisinde hava durumunu kontrol ederek tedbirinizi almanız gerekir. yanınızda şapka veya atkı bulundurmak vücut ısısını artıracak önlemlerdendir.
kronik stres nedir, nasıl mücadele edilir? bireyin günlük hayatında sürekli olarak yaşadığı olaylar doğrultusunda belli zamanlarda aklına korku, panik ve çaresizlik hissine kapılma durumuna denir. psikolojik rahatsızlık olarak yer alan bu durum her yaşta insanı etkileyen ve sürekli tetikleyen durumdur.
kronik stres sorunu olan bireylerde daha çok stres yaşayarak bünyesine zarar vermektedir. stresli bir iş veya aile hayatı yaşanıyorsa ruhsal ve fiziksel rahatsızlıklar kendini göstermeye başlar.

kronik stres belirtileri nelerdir?
kronik stres mücadelesi veren bireylerde farklı sorunlar meydana gelebilir. kronik stres farklı hastalıklara yol açarak kişinin sağlığını daha çok geriye düşürmektedir. kronik stres belirtileri kişiden kişiye değişebilir.

belirtiler sırası olarak;
çarpıntı, nefes darlığı, baş ağrısı, uyku problemi, eklem ağrısı, vücut titremesi, sürekli motivasyon eksikliği, kaygı düşünceleri, gerginlik durumu, isteksizlik, huzursuz yaşam, iştahsız olmak gibi durumlar yaşayabilirler. yaşanan bu sorunlar kişinin hayatında ilgi alanlarının dışına çıkmasına neden olmaktadır. ayrıca stresten uzaklaşmak isteyen bireyler sigara gibi zararlı maddelere yönelebilmektedir.

stresin beyne zararları nelerdir?
kronik stres yaşanmasında en çok etkilenen bölge beyindir. beynin sürekli kaygılara, problemlere odaklanması sorunları yaşatmaktadır. kişiler gün içerisinde yeni bir şeyler öğrenmeye çalıştığında algılamayabilir, geç anlayabilir veya bir konuyu hatırlamak istediğinde stres yüzünden hatırlayamaz. ayrıca beyin stres durumuna girdiğinde vücut adrenalin salgılaması sağlayarak sürekli olarak konsantrasyon artırmaya çalışır. bu durum içerisinde kişinin enerjisi çekilmektedir.
beyin stres durumunda stres hormonu salgılamaya sürekli olarak devam eder. steroid hormonu stres durumunda azalmadığı için kişiler tepkilerini ve hareketlerini kontrol edemeyebilir. bilincini kaybeden birey farklı işlerle uğraşmak ister. stresin sürekli yaşanması beyin hücrelerinde ölümüne yol açmaktadır gittikçe zayıflık meydana gelir.

kronik stresten nasıl kurtulunur?
kronik stres tedavi yöntemi olarak yaşam tarzını değiştirmeniz gerekmektedir. bunun için yapabileceğiniz yöntemlerin sırası: tüketilen besinleri değiştirmek, yaşam tarzını değiştirmek, egzersiz, yoga veya meditasyon yapmak, psikolojik destek almak gibi aktivitelerden yararlanabilirsiniz.

tüketilen besinleri değiştirmek: bireyler stres durumunda sigara, alkol veya kafein içeren maddeler içebilir. anlık rahatlama sağlasa da bu süreçte stres daha etkin kalmaktadır. beslenme alışkanlığı değiştirilmesi stresin etkenini de azaltmaktadır. i̇lk dönemlerde zor olsa da uzun süreçte oldukça etkili yöntemdir. sizler için daha önce hazırladığımız sağlıklı beslenme ipuçlarına göz atabilirsiniz.

yaşam tarzını değiştirmek: yaşam tarzını değiştiren aktivite olarak sabah erken kalkmak ve yürüyüşe çıkmak olacaktır. uyanma ve uyuma saatlerinizi gününüze daha fazla vakit ayırabileceğiniz kadar daha erkene almalısınız. i̇lk zamanlarda kalkmak zor olsa da değişiklik yapmak vücutta farklı sinyallerin çıkmasını sağlayacaktır. sosyalleşme bakımından geri kalıyorsanız bunu artırmak için girişimde bulunmanız dahi sizi iyi hissettirecektir. stres durumunda farklı eylemler sağlayarak unutmaya çalışın. zararlı alışkanlar yerine günde 10 dakika kitap okuma, değer verdiklerinizle zaman geçirme, günlük tutma, ek gelir oluşturma için eğitimler alma gibi size değer katacak alışkanlıklar kazanın.

spor yapmak:spor yapmak vücudu en çok harekete geçiren aktivitedir. kendinize göre ayarlama yaparak meditasyon, yoga veya egzersiz yapabilirsiniz. streste olan kişilere en çok önerilen yöntem spor yapmaktır. kan akışının hızlanması sizi daha fazla enerjik hissettirecektir. yeni başlıyorsanız ilk aşamalarda zorlandığınız için pes etmeyin. hareketlerin yarısını dahi yapsanız başlangıç sizlere iyi geldiğini hissedeceksiniz.

psikolojik destek almak: kronik stres yüksek noktaya geldiğinde uzman kişilerden mutlaka yardım alın. uzman kişilerle konuşmanız terapi yapmanız sizlere iyi gelecektir. uzman psikologların verdikleri önergeleri sağlayarak hayatınızda değişime odaklanabilirsiniz. kronik stres tekrarlayan bir durumdur. farklılık sağlamadığınız sürede kalıcı hastalığa dönüşüp beklenmeyen diğer hastalıklara yol açabilir. stres sizi tüketmeden kendinizin farkına varıp hareket geçin!