Akciğerler böyle gereğinden fazla şişkin bir durum alınca, her soluk verme sonunda tam anlamıyla boşalamazlar; hastanın göğsü bir fıçıyı andırır. Akciğerlerin artmış olan hacmi, diyaframı karın boşluğuna doğru iter ve röntgen incelemeleri diyafram hareketlerinin azaldığını gösterir.
Amfizem, solunumdan başka dolaşımı da güçleştirir. Akciğerlerdeki hava keseleri arasındaki bölmelerde kan damarcıkları da vardır. Bu nedenle, keselerin arasındaki bölmeler parçalanınca, akciğerdeki damarlar da yıkılmış ve akciğerlerden kan geçiren damarların sayısı azalmış olur. Böylece, belirli bir kan hacminin daha az sayıda yani daha fazla dirençli bir boru sisteminden geçirilmesi zorunluluğu doğar. Bunu sağlayabilmek için kalbin daha fazla güç harcaması, özellikle akciğerlere kanı iten sağ karıncık kasının fazla çalışması gerekir. Bu alandaki kalp kası kalınlaşır ve bir süre sonra bu fazla çalışma ve kalınlaşma yetersiz kalınca kalp yetmezliği belirir. Tıp dilinde bu şekilde oluşmuş yetmezlik «akciğer kalbi» (çor pulmonale) olarak adlandırılır.
Kalp yetmezliği meydana gelince, artık kalp yeterli hacimde kanı akciğerlerden geçiremez ve sonuçta zaten yetersiz olan oksijenlerime daha da yetersiz bir duruma gelir. Kalp yetmezliği sonucu vücudun birçok boşluğunda aşırı miktarda sıvı birikmeğe başlar.
Amfizem, akciğer dokularını düzeltilemeyecek bir biçimde bozduğundan tam anlamıyla bir düzelme beklenemez. Ancak, hastaya sigara içmek, aşırı yorgunluk, dumanlı havaları solumak gibi durumu ağırlaştıran işlemlerden Kaçınması salık verilir. Solunan havanın oksijen oranını normaldeki yüzde yirmiden yüzde yüze çıkarmak, nöbetlerde çok yarar sağlar. Astımlılara solunum borularındaki büzülmeyi çözücü ilaçlar verilir, kalp yetmezliği olanlara kalbi destekleyecek, kasını güçlendirecek ve vücut boşluklarında birikmiş olan suları böbreklerin aracılığıyla vücuttan atacak ilaçlar da verilir.
Amfizem, solunumdan başka dolaşımı da güçleştirir. Akciğerlerdeki hava keseleri arasındaki bölmelerde kan damarcıkları da vardır. Bu nedenle, keselerin arasındaki bölmeler parçalanınca, akciğerdeki damarlar da yıkılmış ve akciğerlerden kan geçiren damarların sayısı azalmış olur. Böylece, belirli bir kan hacminin daha az sayıda yani daha fazla dirençli bir boru sisteminden geçirilmesi zorunluluğu doğar. Bunu sağlayabilmek için kalbin daha fazla güç harcaması, özellikle akciğerlere kanı iten sağ karıncık kasının fazla çalışması gerekir. Bu alandaki kalp kası kalınlaşır ve bir süre sonra bu fazla çalışma ve kalınlaşma yetersiz kalınca kalp yetmezliği belirir. Tıp dilinde bu şekilde oluşmuş yetmezlik «akciğer kalbi» (çor pulmonale) olarak adlandırılır.
Kalp yetmezliği meydana gelince, artık kalp yeterli hacimde kanı akciğerlerden geçiremez ve sonuçta zaten yetersiz olan oksijenlerime daha da yetersiz bir duruma gelir. Kalp yetmezliği sonucu vücudun birçok boşluğunda aşırı miktarda sıvı birikmeğe başlar.
Amfizem, akciğer dokularını düzeltilemeyecek bir biçimde bozduğundan tam anlamıyla bir düzelme beklenemez. Ancak, hastaya sigara içmek, aşırı yorgunluk, dumanlı havaları solumak gibi durumu ağırlaştıran işlemlerden Kaçınması salık verilir. Solunan havanın oksijen oranını normaldeki yüzde yirmiden yüzde yüze çıkarmak, nöbetlerde çok yarar sağlar. Astımlılara solunum borularındaki büzülmeyi çözücü ilaçlar verilir, kalp yetmezliği olanlara kalbi destekleyecek, kasını güçlendirecek ve vücut boşluklarında birikmiş olan suları böbreklerin aracılığıyla vücuttan atacak ilaçlar da verilir.